Tüm sanatlar insandan ve insan yaşamından etkilenir. Örneğin ressamın ortaya koyduğu eser ressamın ruh hali, sanatını icra ettiği ortam ve içinde bulunduğu dönemin insanlarının durumu ile direkt bağlantılıdır; bir edebiyat eserinin yazıldığı dönem eserin üslubunu, yazımını, konusunu etkiler. İnsandan beslenen sanata şekil veren yine insandır.
Tiyatro da disiplinlerarası bir sanat olması nedeniyle, her sanat dalının etkilendiği koşullardan kendisine düşen payı alır. Döneminin estetiğini yansıtan ve ihtiyacını karşılayan bir mimari, kendisini bir tiyatro binasında gösterebilir.
Günümüzde tiyatro sanatı için oyuncu ve seyircinin yeterli olduğu söylenilse de Antik Yunan döneminde tiyatro aynı zamanda dinsel bir ritüeldi ve bu nedenle kendisine has yerlerde yapılırdı. Başlangıçta Antik Yunan’da Dionysos’u onurlandıran festivallerde tanrıları çağırma veya mitolojik olayları anlatma temalarından beslenen etkinlikler olan tiyatrolar, zamanla kutsal kökenlerini koruyan sofistike bir sanat formuna dönüştü. Mimarisi, performans yapısı ve toplumsal yönleri, bir bütün olarak onun ibadet ve toplumsal yansıtma biçimi işlevini vurguluyordu. Antik Yunanlılar tiyatro aracılığıyla ilahi olanı, insan doğasını ve ahlaki karmaşıklıkları keşfederek, kutsal ile performans sanatları arasındaki içsel bağı güçlendirdi. Tiyatro onlarda, negatif duyguları temizleyen ve toplumsal uyumu yeniden sağlayan dini ritüellerle benzer bir işleve sahipti. Bu ritüellere herkesin katılabilmesi için de tiyatrolar fazla seyirci alabilecek şekilde inşa edilirdi.
Bugün adına ‘antik’ dediğimiz yukarıdaki örnek tiyatro yapısı dört bölümden oluşuyor. Bu bölümler: seyir yeri (theatron), orkestra, parados, proskene ve skene bölümleri.
Theatron bakma yeri anlamına gelir, seyirciler bu alanda konumlanırlar, orkestra ise dans yeri anlamına gelir ve dinsel ritüeller rahipler korosu tarafından bu alanda yapılır. Bu alanın ortasında Antik Dönem tanrıları için adakların yapıldığı ‘Thymele’ adında bir sunak taşı da bulunur. Parados bölümleri koronun ve seyircilerin giriş çıkış yaptıkları yolları oluştururken, bu alanın arkasında kalan Proskene bölümü günümüzdeki sahne ve Skene bölümü de sahne arkası olarak yorumlanabilir.
Roma döneminde ise Romalılar tiyatroda her ne kadar Antik Yunan’ın sanat düşünceleri ile aynı çizgide ilerleseler de tiyatronun yapılış tarzında Antik Yunan’a göre farklılıklar olduğu için tiyatro mimarisinde bazı değişikliklere gittiler. Örneğin artık koro eski işlevi ile kullanılmıyordu ya da sunak taşında adak sunulan bir tören gerçekleşmiyordu.
Oscar Brockett’in “Tiyatro Tarihi” adlı eserinde aktardığı bazı bilgilere göre Roma’da tiyatrolar Antik Yunan Dönemi’nin aksine yamaçlara değil toprak zemine inşa edilirdi. Sahne yapısı ve seyir yeri birleştirilerek tiyatro yapıları iki ayrı mimari birimden tek bir yapı haline getirildi. Tam daire yapısındaki orkestra yarım daire oldu ve dans, gladyatör yarışmaları, hayvan dövüşleri, su balelerine yer verildi. Bu alan genellikle ayrıcalıklı kişilerin oturmasında da kullanıldı.
Antik dönemden günümüze uzanan tarih boyunca tiyatro, önce dinsel bir ritüel olmanın dışına çıkması, sonrasında ise maruz kaldığı yasaklar, gelişen teknoloji, farklı yazın ve sahneleme stillerinin ortaya çıkışı gibi değişen şartlardan ötürü yine insandan etkilenerek şekillendi. Bu değişimler neticesinde, tiyatronun yazını gibi mimarisi ve teknolojisi da değişti.
Çağdaş Sahnelerdeki Farklılıklar
Günümüz sahnelerini Antik Dönem ve Roma Dönemi tiyatrolarından ayıran en önemli iki özelliğin sahnede mimari olarak küçülmeye gidilmesi ve teknolojik farklılıklar olduğu söylenebilir. Sahnede küçülmeye gidilmesi, doğal bir şekilde artan nüfus ve şehirleşmenin bir sonucu olarak tiyatronun şehir binalarına sığdırılmasından kaynaklanıyor. Buna rağmen tiyatro sanatı bugün kendini hem bir apartman dairesinde hem de sanat kompleksleri içinde var edebiliyor.
Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz sahne, Rusya’da Teatr18+’nın 80 kişi kapasiteli Oda Tiyatrosu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yersizlik dolayısıyla ortaya çıkan bu tarz sahne formları, aslında tiyatronun kendini tüm şartlarda var edebileceğinin güzel bir örneği. Sahnenin seyirciye yakınlığı sayesinde de oyuncu, metin ve dekor gibi öğelerle kurulan ilişkiyi direkt fiziksel bir yere taşıyan yapıya sahip.
Bu sahne ise Londra’da National Theatre içinde bulunan 1150 kişilik Olivier Tiyatrosu. Estetik dış mimarisinin yanında bu sahne kaliteli bir akustik yapı, teknolojik ses ve ışık sistemlerine sahip olması bakımından tiyatro ve teknoloji ilişkisinin de iyi bir örneği.
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi mimari değişimin yanında teknolojik değişimin de tiyatroya büyük etkileri oldu. Örneğin önceleri tiyatronun hava karardıktan sonra da icra edilebilmesini elverişli kılan ateş ışığı zamanla yerini açılıp kapanabilen, alan ışığının ayarlanmasına olanak sağlayan ve parlaklığı değiştirilebilen teknolojik spotlara bıraktı. Sonraları bu spotların arasına ışık kumandası ile renkleri ve yönü değiştirilebilen ışık robotları da eklendi. Dekor ve kostüm tasarımı alanlarında ise bilgisayar programları sayesinde sahnenin dijital ortama aktarılması, kostümün daha pratik şekilde tasarlanması ve malzeme kaybı olmadan yapılan tasarımların ön izlemelerinin oluşturulması sağlandı.
Antik Yunan döneminden günümüze kadar değişen mimari ve teknolojik gelişmeler incelendiğinde hiç kuşkusuz tiyatronun da insanlık ile değiştiğini ve dönüştüğünü söyleyebiliriz. Fakat tiyatronun değişmeyen noktaları, dertleri de olmuştur. Tiyatro sanatı, tarihindeki tüm değişim ve dönüşümlerini bu dertlerin aktarılması yolunda yaşadı. Örneğin klasik biçim tiyatroda Antik Yunan’dan beri savunulan ölçülülük olgusu her oyunda kendini bir yerde gösterdi. Tiyatroda kahramanın da anti-kahramanın da inandığı doğrular, kendi dertlerini doğurdu. Arthur Miller’ın Cadı Kazanı oyununda Abigail terk edilmesinin intikamını almak derdindeyken, John’un derdinin bu intikamın etkilediği suçsuz eşini kurtarmak olması gibi. Onları eylemlerine götüren ve ortaya seyirlik bir şey çıkaran, her zaman bu dertler, tetikleyici nedenler, rutini bozan durumlardı. İşte bu değişmez durumlar, bugün tiyatro yapmak için sadece oyuncu ve seyircinin yeterli olacağı konusunda tüm kuşkuları ortadan kaldırmaya yeterliler. Unutulmamalı ki sahnenin mimarisi, seyirciyi yalnızca oyuna girerken etkileyecek. Sahne tasarımı ise oyun esnasında seyirciyi ne kadar etkilerse etkilesin; seyirci metindeki en ufak açıklığı, oyunculuktaki hatayı görmezden gelmeyecek. Çünkü tiyatronun mimarisi, teknolojisi, şartları her zaman değişecek fakat tiyatro her zaman seyircisinin takdirine bırakılacak.