Büyükada Rum Yetimhanesi: Tarihin Yetim Kalan Tanığı

Yılların yorgunluğuna, zamana ve terk edilmişliğe karşı kafa tutarcasına sessiz direnişine devam eden bir yapı. Hafızası ve kimliği ile tarihin kaydını tutan, Büyükada’nın en yüksek tepesinde duran ve anılarda bir köşede bırakılıp kalmış piyanosu, el işçiliği oymaları, çökmüş ahşap merdivenleri ve öğrencilerin isimlerinin yazılı olduğu eski okul sıralarıyla öylece kalan Büyükada Rum Yetimhanesi’nin şehrin hafızasındaki yerini, dününü ve bugününü inceliyoruz.
https://pringipos.org/en/archive Büyükada Rum Yetimhanesi (Pringipos Greek Orphanage) resmi web sitesi arşivinde yer alan İbrahim Akgün imzalı “Yok Olmadan” adlı Youtube Programı İçin Çekilmiştir.

Prinkipo Palas: Bir Niyet ve Kismet Meselesi

Tamamı ahşaptan yapılan ve yaklaşık 20.000 metrekarelik bir alanı kapsayan bu yapı, 1898 yılında Prinkipo Palas (Büyükada Sarayı) adıyla lüks bir otel ve casino olarak tasarlandı. Böylesine büyük bir yapının neden bir şehir merkezinde ya da bir deniz kenarında değil de bir adanın tepesine inşa edildiği sorusunun cevabı ise Belçika Kralı II. Leopold’un hayalinde saklıydı. 

Kral demiryollarını birleştirerek Avrupa’da bir bütünlüğe kavuşmayı arzuluyor, dönemin sanayici ve bankerleri de bu hayale ortak oluyordu. Tıpkı deniz ulaşımı yolculuğunda olduğu gibi demiryollarında da benzer bir konfor alanı sağlayarak yolculuk yapma imkânlarını genişleten Belçikalı mühendis Georges Nagelmackers da bu isimlerden biriydi. 1872 yılında kurduğu Uluslararası Yataklı Vagonlar Kumpanyası (Compagnie Internationale des Wagons-Lits) adlı şirketi ile lüks demiryolu taşımacılığı sektörünün öncüsüydü.

Nagelmackers’ın ekspres trenleri sayesinde insanlar Avrupa başkentleri arasında hızlı ve konforlu bir seyahat gerçekleştirebiliyordu. İstanbul ise tam da bu yıllarda hem Roma ve Bizans geçmişiyle hem de Doğu esintileri sebebiyle bir Osmanlı toprağı olarak uzakta ve oldukça ilgi çekici bir başkent olarak görülüyordu. Artık haftalarca sürecek olan bir yolculuk yerine Orient Express (Doğu Ekspresi) ile Paris’ten binildiğinde bu merak uyandıran topraklara yalnızca iki gün sonra ulaşılabiliyordu. İstanbul bu anlamda Avrupalı pek çok soylu ve varlıklı kişinin yanı sıra entelektüel kesimin de buluştuğu bir varış noktasına dönüşüyordu çünkü trenlerin seyahat rotası Calais’den (Kuzey Fransa) başlayarak Paris, Viyana, Bükreş ve Varna’ya uğrayarak Sirkeci’de son buluyordu. Diğer taraftan 1894’te Nagelmackers ticari zekâsını kullanarak bir başka iştirak kurmak ve yatırım ağını genişletmek istedi.  Uluslararası Büyük Oteller Kumpanyası (Compagnie Internationale des Grands Hôtels) adıyla demiryolu hattındaki büyük şehirlerde yolcularının konaklayabilmelerini sağlayacak lüks oteller zinciri kurmayı hedefliyordu. Gayrimüslim topluluğun çoğunlukta yaşadığı, kentin kozmopolit karakterini yansıtan ve entelektüel kesim için de oldukça egzotik bir ortam olduğu düşünülen Büyükada’daki Prinkipo Palas inşası böylece başlamış oldu.

Mimar Alexandre Vallaury

Salt Galata (Eski Osmanlı Bankası), İstanbul Erkek Lisesi (Düyun-u Umumiye), Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, Sanayi-i Nefise Mektebi, Pera Palas Oteli, Grand Pera Binası (Cercle d’Orient), İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Vahdettin Köşkü ve daha pek çok eserle adeta İstanbul’a imzasını atan mimar Alexandre Vallaury’nin adadaki Hristos Tepesi’ne bugün dünyanın ikinci, Avrupa’nın ise en büyük ahşap yapısını bir otel olarak tasarladığı düşünülüyor. Bu konuda Cemaat Vakıfları I. ve II. Dönem Temsilcisi Laki Vingas’ın binayla ilgili 1903’te yetimhane olana dek net bir bilgiye ulaşılamadığı bilgisinin şerhini de düşmek gerekiyor. 

Binanın orijinal projesi ne yazık ki elimizde yok… Mimarının da Pera Palas’ın da mimarlığını yapan Alexandre Vallaury olduğu söyleniyor mesela ama onun bile kesin bir ispatı yok.

Lakı Vıngas

Tarihçi ve yazar Jak Deleon’un “Büyükada Anıtlar Kitabı” adlı kitabında otel inşasının 1898 yılında sona erdiği belirtilir. Osman Hamdi’nin “Mimar-ı Şehîr” diye isimlendirdiği bu çılgın mimarın hayalindeki tasarım bir bedene bürünmüş olsa da yaşanacak olan siyasal gelişmeler sebebiyle binanın ruhu hep eksik kalacak, yetimhanenin öyküsü de böylelikle başlayacaktı. 

Büyükada Rum Yetimhanesi: Bir Yetimhaneden Çok Daha Fazlası

Bu Fotoğraf ©İbrahim Akgün İmzalı “Yok Olmadan” Adlı Youtube Programı İçin Çekilmiştir.
Bu Fotoğraf ©İbrahim Akgün İmzalı “Yok Olmadan” Adlı Youtube Programı İçin Çekilmiştir.

Dönemin Osmanlı yönetimince kumarhane-otel anlayışı örf ve adetlere ters düştüğü ve Büyükada’nın ahlakını bozulacağı gerekçesiyle Prinkipo Palas’a ruhsat verilmez ve böylece bina 1903 yılına kadar işlevsiz kalır. Nagelmackers’ın şirketi binayı satılığa çıkartır.

Geçen beş yıllık sürede Balıklı Rum Hastanesi kompleksinde yer alan Rum yetimhanesi 1894’te meydana gelen depremde ağır hasar almış ve yetimler kompleksin içindeki eski bir binaya nakledilmek zorunda kalmıştır. Rum toplumunun önde gelen isimlerinden Andrea Signos ölümünden kısa bir süre önce yetimhane yaptırmak için yüklü bir bağışta bulunmuş ve fakat tek şart olarak binanın hastane kompleksinden uzakta bir yerde olmasını vasiyet etmiştir. Patrik III. İoakim ise en uygun yerin Büyükada’daki boş otel binası olacağı düşüncesi ile banker eşi Eleni Zarifi’yi ziyaret eder. Zarifi binayı yetimhane yapılması şartıyla 3.700 altına satın alır ve binayı bir yetimhane ihtiyaçlarına göre tanzim ettirerek Patrikhane’ye bağışlar. 

Onların sırtından yetim kelimesini attık.

Büyükada Rum Yetimhanesi Öğretmeni Yannıs Kalamarıs, Bianet, 2021
Büyükada Rum Yetimhanesi (Pringipos Greek Orphanage) resmi web sitesi arşivinden alınan görseller
Büyükada Rum Yetimhanesi

Altı katlı ve 206 odadan oluşan ve ilk başlarda varlıklı kesimler için yapılan bu ihtişamlı yapı zamanla hayatın kendilerine eşit davranmadığı İstanbul’un farklı semtlerinden ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden gelen Rum Ortodoks çocuklara yuva olur. O yuva ki onları geleceğe hazırlar ve hayata karışmalarına olanak sağlar. Büyük bir mutfak, donanımlı bir kütüphane ve 15 personel ile 21 Mayıs 1903’te Prinkipo Palas artık Rum Yetimhanesi olarak açılır. II. Abdülhamid ise 146 altın bağış yaparak yetimhaneyi her türlü vergiden muaf tutar. Ayrıca yetimhanenin günlük 7,5 okka et ve gerekli ekmek ihtiyacının karşılanması emrini verir.

Hepimiz kardeş gibiydik, çok iyi bakıyorlardı. Hocalarımız da çok iyiydi. Etüt vardı, akşamları 2 saat ders çalışıyorduk. Cemiyetlerimiz bize yardım ediyordu. Her gün ikindide baklava, pasta yerdik. Hep bir yerlerden gelirdi… Birbirimizi sevmeyi, birbirimizi saymayı orada öğrendik.

Vıtlen Magoulas, Independent 2019

Çocuklar burada gördükleri eğitimlerin yanı sıra ileride hayata tutunabilmelerini sağlayacak olan zanaatları da öğrenir. Marangozhane, demirci atölyesi, kundurahane ve terzi atölyeleri bulunan binada aynı zamanda sinema makinesi ve tiyatro salonu da yer alıyordu. Ayrıca Rum azınlıklar için sosyal bir merkez de olan bu yapı bir dayanışma merkezi görevi de görmekteydi. Okuldan mezun olan öğrenciler eğer okumak yerine çalışmak isterse Rum toplumundaki esnaflar çocukları yanlarında işe alıyordu. 

Yetimhaneden Askeri Kışlaya

Tarihler 1915’i gösterdiğinde yetimhanedeki çocuk sesleri ve neşeli koşuşturmacanın yerini savaşın soğukluğu almıştır. Buradaki çocuklar Heybeliada’daki başka bir yetimhaneye nakledilir. I. Dünya Savaşı koşulları sebebiyle İttihat ve Terakki hükümetinin yetimhaneye el koymasıyla bina bir kez daha kullanım amacını değiştirir ve siyasi atmosferin ruhuna göre şekil almaya başlar. 

Burası yetimhane değil, ülkeye adam yetiştiren okul. Çocuk cıvıltıları içinde verdik, yaşanmayacak şekilde aldık.

Yannıs Kalamarıs, Independent, 2019

Önce Kuleli Askeri Okulu öğrencilerinin yerleştirildiği yetimhaneye, daha sonra Türkiye’nin savaş müttefiki Alman askerleri yerleştirildi. İşgal kuvvetleri tarafından yollanan Rum göçmenlerin sonrasında ise Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nden kaçan Rus göçmenler kısa bir süre için binayı kullandı. Savaş yılları boyunca kullanılan bina oldukça bakımsız hale gelirken savaş şartlarında Rus göçmenler ısınabilmek için yetimhanenin döşemelerini ve kapılarını söküp, sobada yakmak zorunda kaldı. Savaş sonrası ülke yaralarını sararken binaya geri gönderilen yetim çocuklar da binanın yaralarıyla karşılaştı. Savaşın izlerini taşıyan bu binada yaşam onlar için oldukça güçtü çünkü bina oldukça tahrip olmuş durumdaydı. Daha kötüsü ne Rum topluluğunun ne de mevcut yönetimin onarım için maddi gücü yoktu. Buna rağmen bina yetimhane olarak kullanılmaya devam etti.

©Ziya Tacir - Büyükada Rum Yetimhanesi
Büyükada Rum Yetimhanesi – ©Ziya Tacir

Zor Yıllar: Kıbrıs Sorunu

Tarihler 1964’ü gösterdiğinde dönemin siyasi atmosferi binanın kaderini tayin edecekti. Savaş sonrası yeniden bir araya getirilen çocuklara yuva olan bu yapı zamanla tıpkı buradaki çocuklar gibi dönemin siyasi koşullarından nasibini alacak ve yetim kalacaktı. 

… O zamanlar futbol oynanırdı; Lefterler, Kasapoğulları, Basriler… Gidip onları seyrederdik. Adalılar karması vardı, orada futbol oynanırdı. O zamanlar reklam olarak pervaneli uçaklar geçer, bize paraşütle Komili’nin sabunlarını atarlardı, reklam mahiyetinde. Ülker bisküvileri vardı, paraşütlerle atarlardı, biz de koşup toplardık.

Yorgo Leonıda Vuças, 2021 (Yetimhane Sözlü Tarih Projesi-Özgür Kaymak Mülakatı)

Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan Kıbrıs Sorunu ve iki toplum arasında giderek artan siyasi gerilim, Türkiye’de yaşayan Rum azınlıkların sosyal, politik ve ekonomik bağlamda zorluk yaşamalarına neden oldu. 1930 Türkiye-Yunanistan Dostluk Anlaşması ile İstanbul’da yaşayan Yunan uyruklu 12.000 Rum ailenin mal ve mülklerine el konularak sınır dışı edilmesi, banka hesaplarına ve mülklerine el konması gibi azınlıklara yönelik uygulamalar gün geçtikçe Rum nüfusunun göçmesine sebebiyet verdi.  Baş gösteren maddi sıkıntılar ile yetimhanenin gelir kaynağı azalırken artan siyasi baskılar yetimhanenin işlevini yerine getirememesine neden oldu. 

…Eğitim Bakanlığı binanın iki gün içinde boşaltılmasını ve kendilerine teslim edilmesini istedi. Gerekçe olarak yangın tehlikesi gösterildi. Birkaç günlük süre tanınması ricası reddedilince, çocuklar apar topar adada bulunan iki manastıra yığdırıldı. Çok hüzünlü bir manzara ortaya çıktı. Akşam saatlerine kadar herkes, küçük çocuklar dahil, panik içinde bir şeyler taşıyarak koşuşturuyor. Kiminin elinde bir battaniye, kiminin elinde kitaplar, kiminin elinde giysiler, çanak çömlekler vardı. 177 çocuğumuz yuvalarını böyle kaybetti.

Yetimhanenin son müdiresi Marıka Hatsu, BBC, 2011

20 Nisan 1964 tarihinde mevcut 177 öğrencisi bulunan yetimhanenin “çamlık bölgede yangına sebep olabileceği” gerekçesi ile iki gün içerisinde tahliye edilmesi resmî talimat yoluyla bildirilir. Kızlar Hristos Manastırı’na, erkekler de Ayios Nikolaos Manastırı’na nakledilirken derslerin Büyükada Rum İlkokulu’nda yapılmasına karar verilir. Böylece 1903-1956 yılları arasında 5 bin 748 çocuğun barınmasına olanak sağlayan yetimhanenin politik sebeplerle yıllar sürecek kaderine terk edilme serüveni başlar.

Yapının “Kişilik” Çatışması: Mülkiyet Sorunu

Büyükada Rum Yetimhanesi - ©Stelyos Giansakidis
Büyükada Rum Yetimhanesi – ©Stelyos Giansakidis

Yaşanan azınlık politikaları sonucunda Rum toplumuna ait birçok mülkün devlet denetimine geçmesi mülkiyet üzerinde belirsizlik yaşanmasına neden oldu. Gerçekleştirilen yasal düzenlemeler ise yapının kullanılamamasına neden olunca yapı günümüzde heybetli bir harabe haline dönüşmüş oldu. Boş kalan binada doğal koşullar, çevresel faktörler, yangınlar ve yaşanan çatı çökmeleri gibi durumlar sonucunda bina çökme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. İçerisinde Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın da (WWF) bulunduğu yerli ve yabancı birçok iş insanının ve şirketin onarım ve kullanım önerileri reddedildi. 

1992 yılında binada yapılan rölöve ve restorasyon çalışmaları sonrasında binayı otel olarak işletilmek üzere 50 yıllığına kiraya vermek için anlaşan Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfı, Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) tarafından engellendi. Benzer bir süreç 1996 yılında içinde Besim Tibuk, Dedeman Grubu, Sıdıka Atalay ve Ferit Volkan’ın da bulunduğu bir konsorsiyum eliyle binayı otele dönüştürmek istese de bu proje de gerçekleştirilemedi. 1997’de ise VGM, Yetimhane Vakfı’nın yardım amaçlı bir faaliyette bulunmadığı gerekçesi ile vakıf yönetiminin VGM’ye devredilmesine karar verdi. Patrik Bartholomeos, yıkılmaya yüz tutan ahşap binanın tapusunun Patrikhane’ye iadesi için Türk mahkemelerinde açtığı davaların hepsini kaybettikten sonra 2005’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu ve 2010’da mahkeme, yetimhanenin İstanbul Fener Rum Patrikhanesi adına tapuya tesciline karar verdi. 

Mülkiyetine ve kullanım biçimine dair yaşanan çözümsüzlük süreci yapının gün geçtikçe çürümesine neden oldu. Mülkiyet sorunu çözülse de binaya resmi gerekçeler nedeniyle bir çivi bile çakılamadı. Türkiye’nin girişimiyle Europa Nostra ile Avrupa Yatırım Bankası Enstitüsü tarafından, 2018 yılında Yetimhane Avrupa’nın tehlike altındaki 7 kültürel miras alanından biri olarak ilan edildi ve 2010 yılında Avrupa Kültürel Mirası izleme listesine alındı.

©Adalar Miras'tan Alınmıştır.
©Adalar Miras’tan Alınmıştır

Rum Ortodoks Patrikhanesi bu dev yapının bölgesel bir çevre enstitüsüne, kültürlerarası diyalog merkezine dönüştürülmesini amaçladı. 2020 yılında ise İBB iştiraki BİMTAŞ yaptığı rölöve ve restitüsyon çalışmaları sonucunda yetimhanenin restorasyonu için 20 milyon euro gerektiğini açıkladı. 

Bina her ne kadar kültürel bir miras olarak çok önemli ve sembolik bir yer olsa da bu ölçekte bir yapıyı sadece manevi değerle ayakta tutmak kolay değil. Takdir edersiniz ki kimse size ‘Al bu fonu, binayı restore et ve sadece izle’ demiyor.

Lakı Vıngas, Bianet, 2025

20. yüzyılın başlarında Prens adaları İstanbul’daki çeşitli dini ve etnik kökenden gelen cemaatlerin tercih ettiği önemli bir yazlık konumundaydı. Bu sebeple yetimhane dönemin toplum yapısını anlatan önemli bir tarihi bünyesinde barındırır. Toplumsal vicdanın ve ortak belleğin taşıyıcısı olan bu yapı için gelinen son noktada Haziran 2025’te Patrikhane yapının turizm faaliyetlerine açılmasına karar verdi.

…‘Yıllar boyunca cemaatin ihtiyaçlarına hizmet etmiş Rum Yetimhanesi’nin mirasına saygı duyularak ve Prens Adaları’nın ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine katkı sağlayacağı inancıyla’ Büyükada’nın mimari ve sosyal dokusuna uygun, çevreye duyarlı ve ekolojik turizm faaliyetlerine açılmasına karar verildi.

Patrik Bartholomeos Başkanlığında toplanan Sen Sinod Meclisi, 2025

Toplumsal Bir Hafıza Mekânı

©Murat Germen, 2018
©Murat Germen, 2018

Mimari yapılar bir beden gibi düşünülürse eğer Büyükada Rum Yetimhanesi’nin ruhu hep eksik kalmıştır. Bina bu coğrafyanın yaşadığı siyasal dönüşüm açısından adeta tarihi bir almanak niteliği taşır çünkü İstanbul’un çok kültürlü tarihinin önemli bir yapı taşıdır.

… Hem geçmişe hem de bugünkü İstanbullulara karşı bir sorumluluğumuz var. Her gün harabe bir bina ile karşı karşıya gelmek geçmişimize yakışmıyor.

Laki Vingas, Bianet, 2025

Yapılan açıklama sonrası binanın otele dönüştürüleceğine yönelik yapılan yorumlara karşıt bir açıklama yapmayan Patrikhane’nin bu karar ile ticari bir faaliyetle ilk yapım amacı olan otelcilik mantığına geri döneceği düşünülüyor. Kaderine terk edilip hafızalarda bunca zaman yarım kalmışlık, savaş ve hüzünle bağdaştırılan yetimhane sanki geçmişten ders çıkarılmasını ister gibi ve bir şeyleri öğretmeyi amaçlarcasına tüm azametiyle hala daha direnmeye devam ediyor. Bundan sonrası içinse sosyal ve kültürel bir yaşam alanına dönüşeceği, geçmişin acılarını şimdinin umuduyla canlandırmayı ve hikayesinin yeniden hayat bulmasını bekliyor.

Kapak Fotoğrafı: https://pringipos.org/en/archive Büyükada Rum Yetimhanesi (Pringipos Greek Orphanage) resmi web sitesi arşivinde yer alan İbrahim Akgün imzalı “Yok Olmadan” adlı Youtube Programı İçin Çekilmiştir.

İlginizi Çekebilir!
Flanör: Sokaklardan Dijital Ekranlara Bir Gezginin Evrimi