Edebiyat ve sanat hamisi, avangard sanatın öncülerinden Gertrude Stein, sanatla iç içe renkli bir hayat ve sıra dışı bir edebiyat serüveni yaşadı. 1903’te kardeşi Leo Stein ile Fransa’ya taşındığı zamandan 1946’da Neuilly-sur-Seine’deki ölümüne kadar Stein, Paris sanat dünyasında merkezi ve oldukça etkili bir figürdü. Avangard sanatın savunucusu olan Stein, yeni bir ifade olan bu sanatsal biçim ve hareketin şekillenmesine yardımcı oldu.
Art is the pulse of a nation.
(Sanat bir milletin nabzıdır.)
Gertrude Steın
Leo ve Gertrude Stein çok yakınlardı, Gertrude 1907’de Alice B. Toklas ile tanışana kadar ikilinin avangard sanatçıların buluşma noktası olan evinde beraber yaşadılar. 27 Rue de Fleurus, Stein’ların ilk gerçek ve Gertrude’un 40 yıl boyunca burada kaldığı ev oldu. Paris’e geldikleri andan itibaren sanat eseri toplamaya başladılar. Önce Japon baskıları alarak başladıkları bu koleksiyona Picasso, Renoir, Gauguin, Cézanne ve diğerlerinin eserleri eklendi ve eserler evin her odasına taştı. Evleri, tüm duvarlarını kaplayan resimlerle bir “salon” olarak bilinmeye başlandı. Kübizmin tarihi, Leo ve Gertrude’un Rue de Fleurus stüdyosunun adeta duvarlarında yazılıydı. Sanatçılar, yazarlar ve entelektüellerin sık sık uğradıkları evleri, sanat partilerinin de yapıldığı bir mekân haline geldi.

Art isn’t everything. It’s just about everything.
Gertrude Steın
Hayatının Dönüm Noktası: Alice B. Toklas

1907’de, abisi Michael Stein’ın evindeki bir partide Amerika’dan yeni Paris’e gelen Alice B. Toklas ile tanışan Gertrude Stein için yepyeni bir sayfa açılacaktı. Leo ile aralarının yavaş yavaş bozulmasında Toklas’ın dışında Leo’nun Gertrude’un -o dönemin ilerisinde oldukça farklı teknik deneyen- yazarlığını beğenmemesi ve kübizm akımına kesinlikle inanmaması vesile olacaktı.

27 Rue de Fleurus’da artık Gertrude Stein’a ölene kadar yanında olacak sağ kolu Alice B. Toklas eşlik ediyordu. Evleri, salon partileri, yemekler ve sanatçıların buluşma noktası olmaya devam ediyordu. Picasso ile oldukça yakın olduğu Stein’ın portresini 1905 yılında yaptı.
Rose is a rose is a rose is a rose
“Rose is a rose is a rose is a rose ” cümlesi Gertrude Stein tarafından 1922 tarihli Geography and Plays kitabında yer alan 1913 tarihli “Sacred Emily” şiirinin bir parçası olarak yazılmıştır. Bu şiirde ilk “Rose” bir kişinin adıdır. Stein daha sonra diğer yazılarında bu cümlenin çeşitlemelerini kullandı ve kısaltılmış şekliyle kullanılan bu cümle onun en ünlü alıntıları arasındadır ve “şeyler neyse odur” anlamında yorumlanır.
Yazmak ve okumak benim için var olmakla eş anlamlıdır.
Gertrude Steın
Gertrude Stein’ın edebiyata olan tutkusu sanata olan tutkusu kadar güçlüydü. Yazarlık denemelerine başlayan Stein’ın ilk kitabı 1909 yılında yayımlanan “3 Yaşam” kitabı oldu. Stein’ın yazı tekniği hem geleneksel anlatı akışına meydan okumayan kelime ve cümlelerin kasıtlı tekrarı ile karakterize ediliyordu. Genellikle geleneksel cümle yapılarından kaçınır, bunun yerine daha akıcı, neredeyse bilinç akışına uygun bir sunumu tercih ediyordu. Bu teknik o yıllarda Stein’ın kitaplarının başarısız ve okunamaz bulunmasına neden olurken yıllar geçtikten sonra ise “modern yazımın” öncülerinden biri olarak sayılacaktı. Bu sırada Stein, sanatçıların ve sanat koleksiyonerlerinin portrelerini büyük bir başarıyla yazacak, önemli sanatçılardan portre siparişi almaya başlayacak ve bu yolla istediği övgüyü az da olsa kazanacaktı.
Tekrarlama diye bir şey yoktur. Sadece ısrar vardır.
Gertrude Steın

Gertrude Stein’a uluslararası başarıyı getiren kitabı ise 1933’de yayımlanan “Alice B. Toklas’ın Özyaşamöyküsü” olacaktı. Toklas’ın sesiyle ve onun gözünden aslında kendi hayat öyküsünü yazan Stein, yazar olarak tanınacak ve hatta Amerika’da The Atlantic adı altında bir “lecture tour” a çıkacaktı. Amerika onu sıcak karşılayarak, yazar olarak takdir etmiş ve 1933 yılında Time’ın kapağına taşıyarak Stein’a o çok istediği edebi ünü getirmişti. Öte yandan Avrupa’da, bu kitabında bahsettiği -bir anlamda sırlarını açık ettiği- sanatçı arkadaşları da yazdığı içeriklerden dolayı Stein’a küsecekti.
Musevi bir sanatçı olarak II. Dünya Savaşı sırasında Paris’te kalmaya devam etmesi tehlikeli bir karardı. Üstelik Queer ve Musevi olmalarından ötürü büyük sanat koleksiyonlarını korumak da oldukça güç görünüyordu. Kalma kararının ardında Stein’ı koruyan Vichy hükümet yetkilisi ve Nazi işbirlikçisi Bernard Faÿ’nin olduğu sonradan anlaşılacaktı. Savaş sona erdikten sonra Stein, bir diğer Nazi işbirlikçisi olan Vichy lideri Mareşal Pétain’e olan hayranlığını dile getirmekten çekinmeyecekti. Vichy hükümetine açık destek vermekten ve Nazilerle ilişki kurmaktan geri kalmayan Stein’ın bu desteği onun tartışılmasına ve eleştirilmesine sebep olacaktı. Savaşın bitiminden kısa bir süre sonra 1946 yılında Neuilly-sur-Seine’de vefat eden Stein’ın ölümü sonrasında hayat arkadaşı Toklas onun edebi ve sanat mirasını korumaya devam edecekti.

-Cevap nedir?
-[Sessizlik]
-O halde soru nedir
Alıce B. Toklas’ın Hatırlananlar (1963) adlı eserinden alıntılanmıştır.

Not: Gertrude Stein ile ilgili yazılmış kitaplara ve Stein’ın eserlerine buradan ulaşabilirsiniz.