Lee Miller: Vogue Kapağından Savaş Muhabirliğine

1920’lerde Vogue modeli, kapak kızı ve birçok tanınmış sanatçının ilham perisi olarak başlayan, kameranın öteki tarafına geçmesiyle II. Dünya Savaşı’nda savaş muhabirliğine kadar uzanan kariyeriyle Lee Miller’in isyankâr, cesur ve kararlı kişiliği ilham veriyor.

New York’ta sanat okurken Conde Nast tarafından keşfedilen Lee Miller, Mart 1927’de Vogue’un kapağına çıktı. Kapağa çıkmasıyla iki sene boyunca model olarak zamanının en ünlü fotoğrafçıları tarafından fotoğraflanan Miller’ın aslında gönlünde yatan hep kameranın öteki tarafıydı. 

Bir fotoğraf olmaktansa fotoğraf çekmeyi tercih ederim.

Edward Steichen tarafından izni olmadan Kotex reklamında fotoğrafı kullanılan Miller, bir daha yüksek moda işi alamamaya başladı. 20. yüzyılın başında moda sektörü bu fotoğrafı kınadı ve Miller bir anlamda sektörden aforoz edildi. Bu olay Miller’ı kariyerine yeniden yön vermeye itti. Miller, Amerikalı ünlü fotoğrafçı Man Ray’i bulması gerektiğini söyleyen arkadaşını dinleyerek rotasını kararlı bir şekilde Paris’e çevirdi. 

Lee Miller Paris’te

O sıralar Paris’te I. Dünya Savaşı sonrası yeniliğin öncüsü olan Kübizmin yerini, kendinden önceki Dadacılık akımı gibi, modern sanatla ilgili tüm kalıpları reddeden Sürrealizm almaya başlıyordu. Sürrealizm, Dada akımının aksine içe yönelen, Sigmund Freud ve Carl Jung’un psikanaliz ve hipnoz gibi yöntemleriyle bilinç dışına ulaşarak imgeleri kullanan yeni bir sanat formuydu. Sürrealistler savaş sonrası, dış dünyaya acımasızca tepki vermek yerine, insan ruhunu ve iç dünyalarını kullanacaklardı. 

Lee 1929’da Paris’e vardığında, hareketin henüz bir ismi yokken bile, içten içe sürrealistti; çünkü zaten isyan ettiği toplumun kısıtlamalarından özgür bir şekilde hayatını sürdürme kararlılığına sahipti. Sürrealistler din, yasa veya benzeri bir şey tarafından yönetilmeyen yeni bir dünya yaratmak istiyorlardı. Sürrealist hareket güçlüydü ve Lee de buna hazırdı. 

Lee Mıller’ın Oğlu Antony Penrose

Sürrealizmin Unutulmaz İkilisi: Man Ray ve Lee Miller 

Man Ray & Lee Miller
©Man Ray Trust Stock Photo

Fotoğrafçı olmaya kesin bir şekilde karar veren Lee, 1929 yılında Paris’e geldikten sonra ünlü fotoğrafçı Man Ray’e kendisini öğrencisi olarak zor da olsa kabul ettirdi. Öğrencisi olarak başlayan ilişkileri, hızlıca aşka evrildi ve 3 yıl sürecek bir birliktelik yaşadılar. Man Ray’in stüdyosu o dönemin bütün ünlü sürrealistlerinin buluşma noktasıydı ve Ray her zaman Miller’ı ve çalışmalarını destekleyip onu sürrealist akımın önemli sanatçılarıyla bir araya getiriyordu. İkili, bir gün karanlık odada tesadüf sonucu, solarizasyon tekniğini buldu. Solarizasyonla, karanlık alanlar aydınlanmaya, aydınlık alanlar ise kararmaya zorlanıyor ve sonuç olarak gerçeklik tersine çevriliyordu. Tam anlamıyla sürrealizmin mantığına uyan bu tekniği, ikisi de tek başına sahiplenmeseler de çok az kaynakta Miller’in ismi bu teknikle beraber anıldı. Modern fotoğrafçılıkta devrim yaratan bu teknikle beraber birçok unutulmaz kareye imza attılar.

Bir gün Man Ray, Miller’in boynunu çektiği filmin negatifini beğenmeyip atıyor, Miller da tam tersine çok beğenip karanlık odada üzerine tekrar çalışıyordu. Bu fotoğraf ikilinin ilişkisinin bitmesine, sanat tarihi açısından da Ray’in en bilinen eserlerinden birini yapmasına vesile oldu. Man Ray ile ilişkileri bittikten yıllar sonra barışan ikili, ömürlerinin sonuna kadar yakın arkadaş olarak kaldılar.

1932’de ayrılmalarından sonra Lee, New York’a dönerek kendi stüdyosunu açtı. Sonrasında evlenerek bir süreliğine Mısır’a giden Miller, 1937’de sıkılarak Paris’e döndü. Bu arada sürrealist ressam arkadaşlarıyla da görüşen Lee, sonradan evleneceği İngiliz sürrealist ressam ve küratör Roland Penrose ile tanıştı. Aynı yıl tanıştığı ve Miller’ın bir otoportresini de yapan Picasso, savaş sonrası buluştuklarında ise, onu askeri üniformayla görünce şu cümleyi kuracaktı.

Pembe ve sarı halinden o kadar farklı görünüyorsun ki, sanırım senin yeniden portreni yapmam gerekiyor.

Bir Dönüm Noktası: II. Dünya Savaşı

Revenge on Culture
Revenge on Culture

1939’da Londra’da yaşarken Vogue’da çalışmaya başlayan Miller, önceleri sadece moda fotoğrafçılığı yapıp farklı gözü ve bakış açısıyla beğeni topluyordu. Miller 3 sene boyunca sürrealist ve şiirsel gözüyle dergi için birbirinden estetik pek çok fotoğraf çekti. Her karede farklı düzeylerde yorumlanabilecek ifadeler görmek onun için çok kolaydı. Moda dışı en bilinen fotoğraflarından biri de Grim Glory için çektiği, Arap gazetelerinde de yayınlanan “Revenge on Culture” isimli fotoğrafıydı. Bunun yanında Grim Glory için birçok çarpıcı kare daha çekti. 

Miller, Londra semalarından bombalar yağarken elbise ve çantaların fotoğrafını çekmeyi planlamıyordu.

Karen Chernıck

Arkadaşları Paris’teki direnişte hayatlarını riske ederken moda ona oldukça önemsiz ve anlamsız gelmeye başlamıştı. İngiliz Vogue tarafından görevlendirilmeyen Miller yine de vazgeçmedi ve Amerikan Vogue’a yazdı ve istediğini elde etti. Vogue’un resmi savaş fotoğrafçısı olarak foto muhabirliğine başlayan Miller, Aralık 1942’den itibaren Condé Nast Publications için savaş muhabiri olarak ABD Ordusu tarafından akredite edildi. Tarihe tanıklık edip gerçeği kendi gözleriyle görmek ve fotoğraflamak istiyordu. 

Onun fotoğraf muhabiri olarak hazırladığı ilk haber Amerikalı hemşireler hakkındaydı. Bir sonraki fotoğrafı ise beraber çalışmaya başladığı Dave Scherman ile 3 sene sonra yılın en tartışmalı karesini çekecekleri Londra’da kadınların yönettiği bir projektör pili fabrikasıydı.

Savaş Foto Muhabirliğinde İkonik Fotoğraflar

D day’dan 6 gün sonra askeri bir hastane civarına giden Miller, 5 gün sonra 35 film rulosu ile geri döndü. İçinde Amerikan Vogue dergisi editörünü hayretler içinde bırakacak kadar fotoğraf ve hikâye vardı. 

Savaşın en heyecan verici gazetecilik deneyimiydi. Bu tür bir makalenin yazılabileceği düşünülebilecek son kişiler bizdik, parlak moda sayfalarımızda çok sıra dışı görünüyordu. 

D-day’i, Dachau toplama kampını ve bağımsızlık dönemlerini çeken ilk kadın fotoğrafçılardan biri olarak zamanının en dürüst ve en yıkıcı hikayelerinden bazılarını belgeledi. Nazilerin savaş suçları Miller’ı sarsmıştı. 

Savaş bittikten sonra özgürlük fotoğraflarını çekmek, asla parlak değildi. Özgürlüğün rengi vardı ama yıkım ve tahribat da vardı. 

Esas dikkatleri üzerine çekecek fotoğrafları ise, 1947’de Münih’in düşmesinin hemen ardından tesadüfen uğradıkları Hitler’in gizli evinde çektikleri karelerdi. Fotoğrafa bir kere bakmak bile, ne kadar güçlü bir kare olduğunu görmek için yeterliydi. Daha sonra Eva Braun’un evini de çeken Miller ve Scherman şöyle diyordu.

Oraya taşındık ve Amerikalılar keşfedene kadar dört veya beş gün orada yaşadık. Eva ve Adolf’tan oldukça eğlenceli hatıralar aldık.

Bu ikonik küvette portre çekimi yakın zamanda Kate Winslet’ın başrolünü oynadığı Lee adlı biyografik film için yeniden yaratıldı ve Annie Leibovitz tarafından fotoğraflandı. Bu filmle bir anlamda yaşadığı dönemde layık görülmeyen itibarı teslim edildi. 

©Annie Leibovitz - Lee Miller
©Annie Leibovitz

Yaşadığı tanıklıklar yıllar sonra birçok askerde olduğu gibi Miller’da da travma yarattı ve 1960’lardan sonra iyice içine kapandı. Binlerce fotoğraf çeken Miller’in sakladığı 60.000’e yakın negatif, ölümünden sonra – o zamana kadar onlardan haberi bile olmayan- oğlu Antony Penrose tarafından bulundu. Annesi hayattayken onun savaş zamanında neler yaptığını asla bilmeyen oğlu Antony, Lee Miller arşivlerini oluşturup bu sıra dışı, zamanının ötesinde yetenekli ve cesur sanatçıyı tekrardan su yüzüne çıkardı.

Lee Miller Fotoğrafı - Budapeşte, 1946
László Bárdossy’un İnfazı, Budapeşte, 1946 (Lee Miller’ın Objektifinden)
İlginizi Çekebilir!
Aşkın Portresi ve Zaman İçindeki Yolculuğu