Japanoise olarak adlandırılan ses ve müziğin sınırlarını zorlayan noise müziğin Japonya’da yükselişi 1970’lerin sonunda başladı ve 1980’ler ile 1990’da zirveye ulaşarak Japonya’yı noise müzik alanında önemli bir merkez haline getirdi.
Alışılmadık sesleri, atonalite ve uyumsuzluğu merkezine alan noise müzik, geleneksel anlamıyla “müzik” tanımının sınırlarını zorlayan ve gürültüyü müzikal kaynak olarak kullanan bir türdür. Noise müziğin genellikle, geri bildirim, bozulma, endüstriyel gürültüler gibi müzik dışı seslerin manipülasyonunu içerdiğini söyleyebiliriz. Noise müziğin amacı, ritmin geleneksel yapılarına bağlı kalmaktan ziyade, tekrar eden seslerle bir tür kakafoni oluşturarak sesin kendi dokusunu keşfetmektir. Bu anlamda dinleyicisine de edilgen bir konum vermek yerine, aktif bir dinleme alanı sunan bir müzik türü olduğunu söylemek mümkün.
Noise müziğin kökleri, sanatsal ifade normlarına meydan okumayı amaçlayan 20. yüzyıl başındaki Fütürizm ve Dadaizm gibi avangart hareketlere dayanmaktadır. Ayrıca zamanla endüstriyel müzik, deneysel ve elektronik müzik gibi diğer türlerden etkilenip aynı şekilde onları da etkilemiştir.
Japonya’da Noise Müziğin Yükselişi
Japonya’da noise müziğin yükselişi, savaş sonrası sosyal, kültürel ve psikolojik etkilerle yakından ilişkili. İşte bu etkilerin bazıları:
Savaş Sonrası Yıkım ve Travmanın Etkileri
Japonya’da özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, savaşın yıkıcı etkilerinden hareketle yeni sanatsal ifade yöntemlerinin keşfedilmesine yönelik bir eğilimin olduğunu söylemek mümkün. İşte bu dönemde, noise müzik dahil olmak üzere, deneysel müzik üretimi yükselişe geçmiştir. Noise müziğin özellikle Japonya’da bir merkez haline gelmesinde, savaş sonrası yıkımın toplum üzerindeki etkisini yadsımak mümkün değil. Yaşanan travmalar ve toplumsal çöküşler, özellikle Japon gençleri arasında ortak bir hayal kırıklığı ya da varoluşsal endişelere yol açtı. Bu noktada noise müziğin, içsel kargaşaların somut bir yıkımla yüzleşme aracı olarak kullanıldığı söylenebilir.
Kültürel Etkiler
Savaşı izleyen kentleşme ve endüstrileşmenin toplumda yarattığı hızlı değişimlerin, bireylerde yabancılaşma ve kopukluk duygusunu artırdığını da ekleyebiliriz. Var olan ifade biçimlerinin bireyin kendini yeterince ifade etmesine ve bu zorluklarla yüzleşmesine yetmediği noktada, modern dünyanın yarattığı kaos ve gürültüyü somutlaştırma aracı olarak noise müziğin bir yanıt olarak ortaya çıktığı düşünülebilir.
Japonya’da kültürel normların ve geleneklerin ne kadar güçlü olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, noise müziğin savaş sonrası yeni bir toplum inşasında sosyal uyumluluğu vurgulayan baskıya karşı bir isyan biçimi olarak karşımıza çıktığını da söyleyebiliriz. Bu nedenle, uyumsuzluk ve düzensizliği merkezine alan noise müzik, ana akım kültüre karşı müziğin sınırlarını zorlayan bir araç haline gelmiştir.
Psikolojik Etkiler
Savaş sonrası politik, ekonomik ve kültürel yıkımdan sonra kendini yeniden inşa etmeye çalışan bir toplumda anomi yaşanması elbette ki şaşırtıcı değil. Mevcut değerler ve çözümler sorunlara cevap vermediğinde haliyle yeni ifade biçimlerinin arayışı bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Kültürel normların bir parçası olarak duyguların bastırıldığı veya dolaylı olarak ifade edildiği Japon toplumunu düşündüğümüzde, noise müzik hem sanatçılar için hem de dinleyiciler için bu duyguların dışavurumu olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda, Japanoise’un yükselişinin duygusal katarsis ve iyileşme konusunda bir aracı olarak değerlendirebiliriz.
Japonya’nın Gürültülü Sesleri
Daha önce de belirttiğim gibi Japonya’da noise müzik 1970’lerin sonunda ilgi görmeye başladı. Bu türün gelişmesinde ve popülerleşmesinde önemli rol oynayan öncü sanatçılardan işte bazıları:
Merzbow (Masami Akita)
Müzik sahnesinin hem dünyada hem de Japonya’da en etkili isimlerinden biri olan Merzbow olarak bilinen Masami Akita, müzik üretimine 1970’lerin sonlarında başladı. Merzbow’un müziği sert ses manzaralarını içerir ve genellikle gürültü ve bozulmaya odaklanır.
Geleneksel müzik kavramının sınırlarını genişletmek amacıyla belirli bir enstrümana yoğunlaşmaktan ziyade çeşitli ses kaynaklarını ve araçlarını kullanmayı tercih etmiştir.
Merzbow’un müziği genellikle noise müzik ile anılsa da endüstriyel, deneysel ve avangart müzik ile de iç içedir. Kariyerine başladığı günden bu yana kapsamlı diskografisi sayesinde noise müziğin neliğini belirleme konusunda da büyük bir katkı sağladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca sese dair yenilikçi yaklaşımı sayesinde de dünya genelinde birçok müzisyeni etkilemiştir ve hala daha aktif olarak müzik kariyerine devam etmektedir. Bunların dışında kendisinin vegan bir aktivist olduğunu ve veganizm ve hayvan hakları ile ilgili temaları içeren çalışmalar ürettiğini de eklemeden geçmemek lazım.
Hijokaidan
1979 yılında kurulan Hijokaidan, Japonya’nın en etkili noise gruplarından bir diğeri. Müzikleri, ekstrem sesler, bozuk enstrümanlar ve müzik dışı öğelerin birleşiminden oluşur ve grubun ayırt edici özelliklerinden biri doğaçlamayı ön plana çıkarmalarıdır. Hijokaidan’ı diğer gruplardan farklı kılan en belirgin unsur ise kaotik ve tahmin edilemez canlı performansları.
Hijokaidan’ın işlerini yalnızca müzikle sınırlandırmak doğru olmayacaktır. Canlı performanslarındaki saldırgan ve tartışmaya neden olan artistik ifade biçimleri, Japon toplumunun geleneksel normlarına karşı tepkisel bir tutum olarak açıklanabilir. Bu bağlamda, canlı performanslarındaki bu tavırlarıyla avangart harekete katkı sağladıklarını söylemek mümkün.
Keiji Haino
Japonya’nın noise ve deneysel müzik sahnesinde önemli bir yere sahip olan Keiji Haino, bu türlerin gelişimine hem ülkesinde hem de uluslararası alanda büyük katkı sağlamıştır. Müziğinde, sesin sınırlarını zorlayarak varoluşsal ve felsefi düşünceleri keşfetmeyi amaçlayan Haino, insan duygularının derinliklerine iniyor. Özellikle canlı performanslarındaki ritüelistik unsurlar nedeniyle, metaforik olarak sıkça ‘ses şamanı’ olarak adlandırılan bir isim.
Keiji Haino’nun müziği, sadece noise öğelerini değil, aynı zamanda minimalizm, rock, free caz ve deneysel unsurları da içeren çok yönlü bir ifade barındırıyor. Bir multi-enstrümantalist olmasının yanı sıra, vokalini de müziğinin belirgin bir unsuru olarak kullanıyor. Fısıldamadan çığlığa uzanan farklı yorumlarıyla vokalini bir enstrüman gibi ele alarak, sesin sınırlarını keşfediyor ve geleneksel müzik anlayışını zorluyor.
Günümüzde de aktif olarak müzik üretimine devam eden Keiji Haino, hem noise müzik hem de deneysel müzik topluluklarını yerel ve uluslararası düzeyde etkilemeye devam eden bir sanatçı olarak öne çıkıyor.
Japanoise’un Yarattığı Etkiler
Japanoise’un yarattığı etkilere baktığımızda, ana akım müzik endüstrisi tarafından dışlanan deneysel müzisyenler için Japonya’da bir alan yaratımına katkıda bulunduğunu söylemek mümkün. Benzer düşünen müzisyenler ve dinleyiciler arasında kolektif bir aidiyet duygusunu besleyerek karşı kültürün gelişimine katkıda bulunduğunu da ifade edebiliriz. Yalnızca müzik alanında değil, aynı zamanda görsel sanatlar ve performans sanatı gibi diğer disiplinlere de katkısı olan Japanoise, doğaçlama ve sesin hamlığına yaptığı vurgu ile birlikte, Japonya’da avangart hareket üzerinde de etkili olmuştur.
Japanoise, 1990’larda Merzbow, Keiji Haino ve Hijokaidan gibi öncü sanatçıların çalışmalarıyla uluslararası alanda da dikkat çekti. Bu sanatçılar, Japanoise’u uluslararası festivallerde sahne alarak ve çeşitli ülkelerden sanatçılarla iş birliği yaparak küresel izleyicilerle buluşturdu. Ayrıca, yaptıkları uluslararası iş birlikleriyle noise müziği meşru bir müzikal ifade biçimi olarak keşfetmeye de teşvik etmiştir. Japon noise müzik sanatçıları, bu türü free caz, deneysel ve endüstriyel müzik türleriyle de bir araya getirerek noise müziğin geniş bir düzleme oturmasına da katkı sağladığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Özetle Japonya’da noise müziğin ortaya çıkışının, toplumsal, kültürel ve psikolojik etkilerle yakından ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu müzik türü, toplumdaki katı kültürel normlardan rahatsızlık duyan müzisyenlerin, mevcut söylemlerin yetersiz olduğu ya da yıkılmak istendiği noktada yeni bir ifade arayışının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Bu amaçla sanatçılar, sesin duyusal ve fiziksel etkilerine odaklanarak geleneksel müzik tanımının sınırlarını zorladılar ve alışılmadık ses kaynaklarını müzik üretimlerinde kullanarak sesin ham haline odaklandılar. Dolayısıyla, noise müziğin, bu müzisyenlerin mevcut kültürel yapıya karşı geliştirdikleri bir tepki olarak anlaşılması makuldür.
Bir başka açıdan bakıldığında, modern toplumun bizleri ölçülü ve öngörülebilir olmaya zorladığı bir ortamda, noise müziği, dinleyicilere bir katarsis ve duyguların dışavurumuna olanak tanıyan bir ifade biçimi olarak değerlendirilebileceğimize inanıyorum. Mutluluk, huzur veya neşe gibi olumlu duyguların yanı sıra, öfke, korku ve huzursuzluk gibi olumsuz duygular da barındırıyoruz ve noise müzik, bu duyguların dışavurumunda etkili bir araç olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, farklı ifade biçimlerinin kabulü, gündelik hayatımızdaki ilişkilenme biçimlerimizi daha kapsayıcı hale getirebilir ve anlamlandırmanın sınırlarını esnetmede faydalı olabilir. Bu bağlamda, noise müziğin, düşünce alanlarımızı genişleterek farklı açılardan yaklaşabilme yeteneğimizi arttırabileceğini neden düşünmeyelim?
*Ayrıca, Japonya’da noise müzik üzerine ileri okuma için David Novak’ın “Japanoise: Music at the Edge of Circulation” başlıklı kitabına göz atabilirsiniz.