Prodüktörler, bir albümün ‘mimarları’ olarak düşünülebilir: Albümün genel yapısını tasarlayan, yaratıcı vizyonu belirleyen ve farklı unsurları bir araya getiren, ancak genellikle geri planda kalan isimler. Özellikle teknolojinin herkesin kendi müziğini üretebilmesine imkan tanıdığı bir dönemdeyiz. Peki, bir prodüktörün yaratıcı sürece katkısı ne kadar belirleyici?

Bu sorunun yanıtını ararken Taner Yücel’in prodüksiyon pratiği, bu sürecin nasıl şekillendiğini görmek adına iyi bir örnek oluşturuyor. Taner Yücel, 2015 yılında Kutay Soyocak ile birlikte Jakuzi’yi kurdu ve Berlin merkezli City Slang etiketiyle yayımlanan iki albümün ardından prodüksiyon tarafına daha fazla odaklanarak Lin Pesto, Tuğçe Şenoğul, Mabel Matiz, Nilipek, Second, Hedonutopia ve Yangın gibi isimlerle çalıştı.Taner Yücel ile prodüksiyonun sanatsal ve teknik boyutlarını, ilham kaynaklarını ve bir şarkının ya da albümün şekilleniş sürecini konuştuk. Ayrıca, müziğin duygusal ve estetik katmanlarının endüstriyel beklentilerle nasıl dengelendiğini de ele aldık.
Öncelikle genel bir soru ile başlayalım: Müzik prodüksiyon sürecini nasıl tanımlarsın? Bir prodüktör, bir albüm veya şarkının üretim sürecinde nasıl bir katkı sağlar?
Taner Yücel:
Bunu, görev tanımını daha çok bilinen film yönetmenliğine benzeterek açıklıyorum. Kendi senaryosunu yazıp (ya da bir başkasının senaryosunu alıp) başrolünde oynayan birine, yönetmenlik yapmakla yakın bir şey derim. Bir prodüktör, sanatçı veya grubun üretiminde ve sunumunda; aranjmandan kayıt tekniği tercihlerine, şarkılar için en uygun elementlerden, sahnedeki müziğin nasıl sunulacağına kadar bir vizyon ve fikir teatisi ile çalışır. Yani, özetle, hem teknik hem de sanatsal süreci yöneten kişidir.
Çalıştığın sanatçılarla ortak bir vizyon oluşturma süreci nasıl ilerliyor? Prodüktör olarak bu sürecin şekillenmesinde nasıl bir rol oynuyorsun?
Taner Yücel:
Bir standardım yok ama genelleme yapmam gerekirse, sanatçılarla vakit geçirmek, neleri sevdiklerini, geçmişlerini nelerin oluşturduğunu ve kendilerini nasıl ifade etmek istediklerini anlamam gerekiyor. Ayrıca bana yeni olan şeyleri araştırmam da önemli. Nasıl bir senaryoları varsa, onu gerçek kılacak bütün dinamikleri ya biliyor olmam ya da öğrenmem gerekiyor.
Ortak vizyon oluşturmakta en önemli unsur, tabii ki sanatçıların demolarını dinleyip, üzerine düşünerek, arzuladıkları sunumun uygulanabilir olup olmadığına karar vermem oluyor.
Bazen de çok küçük bir fikri, referanslarla veya sanatçıların ilham aldığı sanatçılardan derledikleri playlistlerle ilerleyerek geliştirebiliyoruz.
Prodüksiyon süreci, sanatçı ile prodüktör arasındaki dinamiğe, şarkının atmosferine ve teknik tercihlere bağlı olarak değişebiliyor. Senin için bir şarkı ya da albüm üretirken en önemli olan unsurlar neler? Süreci nasıl şekillendiriyorsun?
Taner Yücel:
Bence en zor ve en önemli şey, özellikle albüm üretirken konsepti belirlemek. Konsept sadece müzikle değil, görsel öğelerle ve genel atmosferle de uyumlu olmalı. Bu nedenle, sanatçıyla bu konuda ortak bir vizyon yaratmak, şarkının ruhuna en uygun yönü bulmak çok önemli. Sonra, kaydın nasıl yapılacağına dair teknik kısımlar devreye giriyor. Hangi enstrümanlarla çalışılacağı, hangi ekipman ve mikrofonların kullanılacağı, prodüksiyonun hangi aşamalarda yer alacağı gibi detaylar, şarkıların o anki havasına göre şekilleniyor. Bu süreci sanatçı ile birlikte şekillendirirken, müziğin ruhunu tam anlamıyla yansıtan bir sonuç elde etmeye çalışıyoruz.
Ticari kaygılar müzik üretim sürecinde nasıl konumlanıyor? Üretim sürecindeki duygusal ve estetik boyutların yanı sıra endüstriyel beklentilerin de dengede tutulması gerektiği söylenebilir. Bazen ticari kaygılar yaratıcı süreçle çatışabiliyor mu?
Taner Yücel:
Müzik üretim süreci, ticari kaygılar ve yaratıcı özgürlük arasında denge kurmayı gerektiriyor.
Türkiye gibi ekonomik zorlukların yaşandığı ülkelerde, ticari beklentiler çoğu zaman yaratıcı sürecin önüne geçebiliyor. Özellikle müzik, genellikle bir hobi olarak görülüp, ticari bir kariyer olarak değerlendirilmediği için, birçok müzisyen müzik dışında ek işler yapmak zorunda kalıyor.
Ayrıca, Türkiye’de müzik prodüksiyonu, yüksek ekipman maliyetleri ve stüdyo harcamaları nedeniyle daha da zorlaşıyor. Yurt dışından gelen ekipmanların fiyatları döviz kuru nedeniyle artarken, bu durum müzikal üretkenliği sınırlayabiliyor. Bu ekonomik engeller, müziğin bir gelir kaynağı haline gelmesini zorlaştırıyor. Ben neredeyse 15 yıldır bu işi yapıyorum ve hala evimin bir odasını, homestudio (ev stüdyosu) olarak kullanmaktan öteye gidemiyorum. Öyle bir kazanç sağlamak için ya müzikal tercihlerini ve alanını değiştirmek gerekiyor olabilir.

Sonuç olarak, müzikal yaratım süreci, hem duygusal hem de ticari açıdan dengeyi bulmayı gerektiriyor. Türkiye’de müziğin genellikle hobi olarak görülmesi de, müzikal kariyerin gelişmesini engelliyor ve bu da müzikal süreçleri daha karmaşık hale getiriyor.
Bu, müzik endüstrisinin daha güvenli, test edilmiş ve popüler formüllerine başvurma eğilimini artırıyor. İnsanlar, risk almak yerine, daha önce başarılı olmuş ve geniş kitlelere hitap eden müzikal formülleri tercih ediyor. Bu durum, özgün ve yaratıcı projelerin yerine daha çok çalışan, ticari olarak garantili projelerin ön plana çıkmasına neden oluyor.
Bu durum müziği sadece sanatsal bir ifade olarak görmek yerine, pazarlanabilir bir ürün olarak görmeye yöneltiyor. Yaratıcı süreç, çoğu zaman ticari başarı sağlamak amacıyla daraltılabiliyor. Sonuç olarak, müzik prodüksiyonunda ticari kaygılar, sanatçılar ve prodüktörler için belirleyici bir faktör haline geliyor, bu da özgünlük ve estetik açıdan daha cesur projelerin önüne geçiyor.
Dijitalleşme müzik üretim süreçlerini büyük ölçüde dönüştürdü. Artık herkesin kendi müziğini üretme ve paylaşma imkânı var. Sence dijitalleşmenin müzik prodüksiyonu üzerindeki en büyük etkileri neler? Bu dönüşümün olumlu ve olumsuz yönleri hakkında ne düşünüyorsun?
Taner Yücel:
Dijitalleşme sayesinde müzisyenler, evlerinde profesyonel ekipmanlara sahip olmadan hızla kayıt yapıp, hızla paylaşabilme imkanı buluyorlar. Bu gerçekten harika bir gelişme. Ancak dinleyicilerin, müzisyenlerin ve müzik endüstrisinin, dinlenme ve takipçi sayıları gibi kriterlere odaklanması, müziğin sanatsal yönünü ciddi şekilde etkiliyor. Sanatçılar, bu endüstrinin taleplerine uyarak her hafta aynı gün ve aynı platformlardan bir dijital veri mezarlığına daha bir data ekliyorlar. Bu durum gerçekten iç karartıcı. Mesela, albüm konsepti neredeyse bitti. Herkes tekli çıkarıyor ve albümler de bu tekli şarkılardan oluşuyor. Ben bu albümleri dinlerken, çoğu zaman dolandırılmış gibi hissediyorum.
Prodüktör kimliğinle müzisyen kimliğin arasında bir ayrım yapıyor musun? Dinlediğin müzikler ile ürettiğin müzikler arasında belirgin bir fark var mı?

Taner Yücel:
Özveri veya mental meşguliyet açısından, her iki kimlik de benim için aynıdır. Ancak temel fark şu olabilir: Prodüktörlük, daha ortak bir estetikle ilgiliyken; müzisyenlik, benim için daha bireysel bir estetikle şekilleniyor. Hatta bireysel çalışmalarım üzerinden prodüktörlük tekliflerinin daha fazla geldiğini söyleyebilirim.
Prodüktör olarak çalışırken kendi müzikal zevklerin ne kadar belirleyici oluyor?
Taner Yücel:
Kesinlikle eğlenebileceğim ve severek dinleyebileceğim bir şey üretmek, benim ilk amacım. Ancak bazen tarzım olmayan bir şeyi yapmak çok öğretici olabiliyor ve tarzım olmasa da kazara başka bir şeylere dönüşmesini sağlamak da çok eğlenceli. Müzik zevkim hem çok belirleyici hem de çok önemli olmayabiliyor.
Ben resim temelli biriyim. “Espri Kopya” dediğimiz bir çalışma sistemi vardı; bazı ünlü ressamların eserlerini belirli malzemelerle yorumlardık. Bu, bizim üretim ve düşünme biçimimizi etkilerdi. Müzik dinledikçe, onları analiz edip detaylarına baktıkça, yaptığım işler de çok etkileniyor.
Son olarak, prodüksiyon sürecine dair en çok yanlış anlaşılan şeyin ne olduğunu düşünüyorsun?
Benim en çok karşılaştığım yanlış anlamalar genellikle hiphop/rap terimi olan “beat” ile ilgili. “Beat’i kaça yapıyorsun abi?” gibi soruları sıkça duyuyorum. Ayrıca, prodüktörler bazen miks mühendisi ya da kayıt teknisyeni olarak algılanıyor. Ama aslında prodüktörlük, bu üç işin birleşimi diyebilirim. Bazı müzisyenlerin kendi albüm ya da teklilerinde prodüktör olmamalarına rağmen kendilerini prodüktör olarak yazmaları da sık karşılaştığım bir durum. Gerçekten bu konuda “doğru” diye bir şey olmadığını düşünüyorum artık ya da ben doğrusunu bilmiyorum.