Aşk, Refah ve Strateji: Jane Austen’ın Karakterlerinde Toplumun İzleri

Jane Austen'ın romanlarında aşk asla sadece bir kalp meselesi değildir. Nükteli diyalogların ve kur olaylarının altında aslında dikkatli bir güç, sınıf ve hayatta kalma savaşı yatar.
Jane Austen

Gurur ve Önyargı, Akıl ve Tutku ya da Emma’nın dünyasına adım atmak, her hareketin toplumsal bir ağırlık taşıdığı, her bakışın ekonomik hesapları yansıttığı ve her evlilik teklifinin arzu ile görev arasında bir pazarlığa dönüştüğü bir balo salonuna girmek demektir. Austen sadece aşk hikâyeleri anlatmaz; ev hayatını toplumun aynasına dönüştürerek kişisel seçimlerin ideoloji, mülkiyet ve gelenek dokusuyla nasıl örüldüğünü gözler önüne serer. Austen’ın sevgi ve görev arasında sıkışan karakterleri, bireysel özlem ve kolektif düzenin karmaşık dolaşıklığını somutlaştırır.

Sosyal Strateji Olarak Evlilik

Austen’da evlilik asla tarafsız değildir. Johnson bize Jane Austen‘ın kurgusunun kendi kültürünün ideolojik meseleleriyle derinden meşgul olduğunu hatırlatır. Özellikle de kadınlar için evlilik yalnızca sevgiyi değil, hayatta kalmayı da belirler. Gurur ve Önyargı’da Bennet malikânesinin miras bırakılması, beş kız kardeşin geleceğini avantajlı eşleşmelere bağlı kılar. Mrs. Bennet’ın genellikle komedi amacıyla yaptığı çöpçatanlık, ataerkil miras hukukunun arka planına bakıldığında farklı bir anlam kazanır. Bu çöpçatanlık, aslında bir annenin çaresiz stratejisidir. Kendini beğenmiş yirmi yedi yaşındaki Mr. Collins’le evlenen Charlotte Lucas, pazarlığını mutluluktan ziyade sosyal güvenlikle yapar. 

Duckworth bu noktada “mülkün iyileştirilmesini” bireyin ve ulusun iyileştirilmesi için bir metafor olarak görür. Mülk sadece arka plandaki manzara olmayıp aynı zamanda duygusal yaşamları yapılandırır. Akıl ve Tutku’da Dashwood kardeşlerin servetlerinin azalması ufuklarını daraltır. Willoughby’ye olan tutkusuna kendini kaptıran Marianne, maddi temeli olmayan savunmasız duygulanımın felakete davetiye çıkardığını keşfeder. Buna karşılık Elinor, aşkın ekonomik gerçeklerle bir arada var olması gerektiğini kabul ederek duygularını ihtiyatla bastırır. Jane Austen, eserlerinde kalplerin kaderinin evlerin ve arazilerin kaderinden ayrı tutulamayacağını açıkça ortaya koyar.

Romantizm ve ekonominin bu iç içe geçmişliği daha geniş bir kültürel kaygıyı yansıtır. Austen İngiltere’nin miras, çitleme hareketleri ve siyasi reform tartışmalarıyla boğuştuğu bir dönemde yazıyordu. Yani çoğu zaman sadece domestik olarak değerlendirilen evlilik hikâyeleri, aslında bu kaygıların birer alegorisi olup süreklilik ve değişim, tutku ve sağduyu, bireysel irade ve kolektif yapı arasındaki müzakereyi sahnelerler.

Sense and Sensibility - Ang Lee, 1995 I Jane Austen Uyarlaması
Sense and Sensibility – Ang Lee, 1995

Habitus ve Sosyal Ayrım

Bourdieu’nün kültürel sermaye kavramı, Austen’ın sosyal dünyalarını daha iyi görmemizi sağlar. Bourdieu şöyle der.

Zevk sınıflandırır ve sınıflandıranı da sınıflandırır.

Austen’ın romanlarında zekâ, incelik ve sosyal görgü dekoratif özellikler değil, ayrım araçlarıdır. Elizabeth Bennet’ın ironisi ve bağımsızlığı, ona servet yoksunluğunu “telafi eden” bir saygınlık kazandırarak Darcy ve Leydi Catherine’in ihtişamına meydan okumasına olanak tanır. Elizabeth’in Darcy’nin ilk teklifine karşı direnişi, özsaygının kendi başına bir tür sermaye olduğuna işaret eder. Darcy ise ayrıcalığın sembolik gücünü temsil etmektedir. Meryton’daki soğukluğu onu taşra toplumundan ayırarak sosyal mesafe işlevi görür. Daha sonra alçakgönüllülük ve cömertlikle çerçevelenen dönüşümü hiyerarşiyi silmez, yeniden yapılandırır ve egemenliğin en iyi iyilikseverlikle harmanlandığında hayatta kaldığını kanıtlar.

Emma Woodhouse, habitusu daha da canlı bir şekilde dramatize eder. Ayrıcalıklı bir ortamda yetişmiş olan Woodhouse, sorgulanmamış bir özgüvenle hareket eder ve başkalarının aşklarını sanki hakkıymış gibi düzenler. Çöpçatanlıkta yaptığı hatalar, hak sahibi olmasının körlüğünü ortaya koyar: Kendi sosyal konumunun dışındakilerin arzularını göremez. Ancak alçakgönüllü olduğunda bakış açısının sınırlarını fark eder. Yani Austen burada Bourdieu’nün eğilimlerin doğal değil, konum tarafından yapılandırıldığı anlayışını örneklendirir. Emma’nın ayrıcalığı doğuştan değildir, telkin edilmiştir. Emma’nın olgunlaşması, ayrıcalığın reddedilmesinden ziyade, onun içinde bir düzeltmedir ve toplumsal düzenin esnek olsa da asla tamamen alaşağı edilemeyeceğini hatırlatır.

Böylece Austen’ın romanları ayrıcalık mantığını dramatize eder. Karakterler yalnızca zenginlikleriyle değil; görgüleri, eğitimleri ve zekâlarıyla da yükselir ya da düşerler. Bu maddi olmayan kaynaklar – kültürel sermayenin ta kendisi – kimin “değerli” olduğuna karar verir. Austen, toplumun yalnızca parayla değil, daha ince zevk hiyerarşileriyle de ayakta durduğunu ortaya koyar.

Pride & Prejudice - Joe Wright, 2005 I Jane Austen Uyarlaması
Pride & Prejudice – Joe Wright, 2005

Edebiyat Alanında Jane Austen

Bourdieu ayrıca edebiyatın kendisinin de rekabet eden güçler tarafından yapılandırılmış bir alan olduğunu hatırlatır. Ona göre otonom sanat ile heteronom talepler arasındaki karşıtlık edebi alanın kurucusudur. Austen’ın romanları da bu gerilimde yer alır. Dışarıdan bakıldığında piyasanın beklentilerine uygundurlar çünkü evlilikle sonuçlanan kur hikâyeleridir bunlar. Yine de bu çerçeve içinde Austen en keskin sosyal yorumunu yerleştirir. Austen’ın ironisi burada çok önemlidir. Yüzeyde romantik olay örgüsünün zevklerini sunar, çözüm ve uyum bekleyen okuyucuları tatmin eder. Ancak anlatıcının sesi karakterlerin aptallıklarına dikkat çekerek ve “mutlu sonların” güvenilmezliğini ortaya koyarak kesinliği sürekli olarak istikrarsızlaştırır. Austen bunu yaparken piyasa beklentilerinin kısıtlamaları içinde bile kurmacanın bir eleştiri aracı olabileceğine işaret eder. Edebiyatın sanat ve ticaret, özerklik ve uygunluk arasındaki sınırı nasıl müzakere ettiğini gösterir.

Makbul Hanımefendi ve Toplumsal Cinsiyet İdeolojisi

Poovey, Austen’ın çıkmazını edebi üslup ile toplumsal ve ideolojik kadınlık beklentilerinin kesişimini ifade eden “Makbul Hanımefendi” figürüyle yakalar. Ona göre:

Birey toplumsal vektörlerin kesiştiği noktada yaşar hem onlar tarafından oluşturulur hem de onları oluşturur; psikolojik olan her zaman (zaten) toplumsaldır ve toplumsal olan yalnızca psikolojik olarak oluşturulabilir.

Bu, Austen’ın kadın kahramanlarının sadece ideoloji tarafından kısıtlanmakla kalmayıp aynı zamanda eylemleri ve seçimleriyle ideolojiyi nasıl aktif bir şekilde yeniden ürettiklerinin altını çizer.  Austen’ın kadın kahramanları “Makbul Hanımefendi” idealini hem somutlaştırır hem de sınar.

Örneğin Emma Woodhouse zengin ve bağımsızdır, ancak Miss Bates’e karşı küstahlığı kontrolsüz ayrıcalığın tehlikelerini ortaya koyar. Nihayetinde Mr. Knightley’nin aşkıyla gerçekleri görmesi sadece onun ahlaki pusulasını değil, sosyal düzenin kendisini de onarır. Emma’nın yolculuğu romantik bir uyanıştan çok, edep sınırlarına çekilmekle ilgilidir. Mansfield Park’taki Fanny Price ise diğer uçta yer alır. Sabırlı, alçakgönüllü, kendini inkâr eden Fanny Price saflıkla demlenmiş Makbul Hanımefendi’dir. Yine de Austen’ın onun pasifliği konusundaki kararsızlığı bir eleştiriye işaret eder. Okurlar Fanny’yi genellikle sinir bozucu bulurlar; erdemleri zayıflıktan ayırt edilemez. Austen böyle bir kadın kahraman yaratarak bizi idealin boğucu sınırlarıyla yüzleşmeye zorlar.

Poovey’in analizi, Austen’ın yazılarının toplumsal cinsiyet ideolojisi içinde nasıl manevra yaptığını açıklığa kavuşturur: Austen, kadınlık beklentilerini yeniden üretirken bunların çelişkilerini de açığa çıkarır. Austen’ın kadın kahramanları gelenekleri karşılayacak kadar “makbul” ama onları istikrarsızlaştıracak kadar da karmaşıktır. Johnson, Austen’ın domestik olay örgüsünü siyasi alegoriler olarak okuyarak bu argümanı güçlendirir. Evliliklerin ve hanelerin yönetiminin, ulusun genelindeki yönetim ve reform sorunlarını yansıttığını savunur. Bennet ya da Woodhouse ailesi içindeki otorite pazarlığı, toplumun kendisindeki otorite pazarlığı için bir sahne haline gelir.

Emma.- Autumn de Wilde, 2020 I Jane Austen Uyarlaması
Emma.- Autumn de Wilde, 2020

Aydınlanma Rasyonalitesi ve Duygusu

Knox-Shaw, Austen’ı mantık ve duygunun öncelik için mücadele ettiği Aydınlanma’nın entelektüel mirası içinde konumlandırır. Austen’ın Aydınlanma’nın eleştirel ruhunu duyguların iddialarının tanınmasıyla birleştirdiğini belirtir. Akıl ve Tutku’da bu gerilimi görürüz. Elinor aklı, Marianne ise tutkuyu temsil eder. Nihai uzlaşmaları birinin diğerine karşı zaferini değil, dengeyi gösterir – duygu tarafından yumuşatılmış mantık, sağduyu tarafından temellendirilmiş duygu. Austen böylece modern özneyi dramatize eder – ne tamamen rasyonel ne de tamamen duygusal ama her ikisinin bir karışımı. Austen’ın ironisi yine Aydınlanma eleştirisi olarak işlev görür. Austen, okuyucuları varsayımları sorgulamaya ve yargıları irdelemeye davet ederek düşünen bir zihin alışkanlığı geliştirir. Yine de Marianne gibi karakterlere duyduğu şefkat romantik değerleri kabul eder. Austen’ın kurgusunda ironi; rasyonalite ile duyarlılık, bireysel özlem ile toplumsal düzen arasında bir köprüdür.

Sonlandırırken…

Austen’ın dünyası, aşkın zenginlikten ya da kişisel tercihin toplumsal kısıtlamalardan ayrı tutulamayacağı bir dünyadır.

Austen’ın karakterleri; sınıf ayrımları, mülkiyet yasaları, cinsiyetçi ideolojiler ve akıl ile duygular hakkındaki felsefi tartışmalarla şekillenen bir arazide gezinirler. Johnson onun ideolojiyle ilişkisini ortaya koyar, Duckworth mülkü ulusal istikrarın bir metaforu olarak yorumlar, Bourdieu kültürel sermaye ve edebi üretimin işleyişini açıklar, Poovey Makbul Hanımefendi’nin ideolojik figürünü ortaya çıkarır, Knox-Shaw onu Aydınlanma ve Romantizm diyalektiği içine yerleştirir. Birlikte ele alındığında, bu bakış açıları Austen’ı bir aşk romanı yazarından daha fazlası olarak ortaya koyar. O, toplumun kendisini minyatür olarak sahneler. Onun romanlarında romantizm kaçış değil, yüzleşmedir; aşk kisvesi altında toplumsal stratejilerin oynandığı bir alandır. Her teklif, her mülk, her duygu tereddüdü aynı anda hem mahrem hem de politiktir. Austen bize sevginin dansını izlemenin toplumun koreografisine tanıklık etmek olduğunu hatırlatır.

Kaynaklar:

Bourdieu, Pierre. 1984. Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste. Çev. Richard Nice. Cambridge, MA: Harvard University Press.

Bourdieu, Pierre. 1996. The Rules of Art: Genesis and Structure of the Literary Field. Çev. Susan Emanuel. Stanford, CA: Stanford University Press.

Duckworth, Alistair M. 1971. The Improvement of the Estate: A Study of Jane Austen’s Duckworth, Alistair M. 1971. The Improvement of the Estate: A Study of Jane Austen’s

Johnson, Claudia L. 1988. Jane Austen: Women, Politics, and the Novel. Chicago: University
of Chicago Press.

Knox-Shaw, Peter. 2004. Jane Austen and the Enlightenment. Cambridge: Cambridge University Press.

Poovey, Mary. 1984. The Proper Lady and the Woman Writer: Ideology as Style in the Works of Mary Wollstonecraft, Mary Shelley, and Jane Austen. Chicago: University of Chicago

İlginizi Çekebilir!
Bir Bozkır Düşü: Mehmet Siyah Kalem ve Demonları