Öncelikle vakit ayırdığın için teşekkür ederiz Cem, yeni sergin için de tebrik ederiz. Hazırlık sürecinin uzun olduğunu biliyoruz, yine ilgi çekici ve ziyaretçileri düşündüren eserlerle dolu bir sergi olmuş. Dilersen sorularımıza geçelim.
9 Şubat 2025 tarihinde ikinci kişisel sergin “Ay, Güneş ve Ay” Müze Gazhane’de sanatseverlerle buluştu. Öncelikle bize serginin yaratım sürecinden, ele aldığın konsept ve kavramlardan bahsedebilir misin? Tabii, serginin isminin de nasıl belirlendiğini merak ediyoruz.
Cem Güventürk:
Sergi, modern insanın hayatını anlamlandırma çabasını ele alıyor.
Cem Güventürk

Gezegenlerin diziliminden, Ay’ın çekim kuvvetine kadar birçok kozmik faktör, insanın hayatını nasıl şekillendiriyor, buna odaklanıyorum. Bu, aynı zamanda bir hicivsel bakış açısıyla, insanın sürekli bir anlam arayışını sorguluyor. “Ay, Güneş ve Ay” ismi de, bu gezegenlerin ve yıldızların insan hayatındaki etkilerine bir göndermedir. Serginin ismi, hayatın döngüsel yapısına ve insanın bu döngülerdeki yeriyle kurduğu ilişkiye dair bir sorgulamadır.
İlk kişisel sergin “Kendime Ulaşacağım ama Hangi Yoldan” ile “Ay, Güneş ve Ay”ın ilişkisi nedir? Birbirlerinin devamı niteliğindeler mi ya da hangi bakımdan ayrılıyorlar ve benzeşiyorlar?
Cem Güventürk:
Her iki sergi de insanın iç yolculuğunu ve varoluşsal arayışını ele alıyor aslında. İlk sergi, insanın kendine ulaşma çabasını ve bu yolda karşılaştığı zorlukları anlatıyordu. “Ay, Güneş ve Ay” ise, modern insanı içeren bir bağlamda, evrensel ikonların ve sembollerin etkilerini irdeleyen bir sergi. Bir bakıma devam niteliğinde olsa da ikinci sergi daha büyük bir evrensel bakış açısına sahip.
Serginin küratörlüğünü Begüm Güney üstleniyor. Birlikle çalışmak nasıl bir duyguydu?
Cem Güventürk:
Begüm’le çalışmak gerçekten harika bir deneyimdi. İlk tanıştığımız andan beri çok iyi bir kimya tutturacağımız belli gibiydi. O, sanata ve sanatçının düşüncelerine çok duyarlı biri. Serginin her aşamasında bana ve sergiye çok değerli altın dokunuşlarda, katkılarda bulundu. Birlikte çalışmak, fikirlerimi daha güçlü bir şekilde ifade etmemi sağladı. Küratörlük, sergiyi görsel ve tematik olarak şekillendiren çok önemli bir süreçtir ve Begüm’ün desteğiyle işler çok daha derin bir anlam kazandı.

Sence her şeyde bir anlam arayışı olmalı mıdır? Düşünen bir varlık olmak ve dille ifade etmek bunu mu gerektirir?
Cem Güventürk:
Bence anlam arayışı, insanın doğasında zaten var olan bir şey. Düşünen bir varlık olmak, sorgulamak ve anlam üretmek insanın temel özelliklerinden biri. Bu arayış, yaşamın kendisini anlamlandırmamıza yardımcı olur. Yine de her şeyin bir anlam taşıması gerekmez; bazen boşluklar da hayatın bir parçasıdır ve bu da bir anlam taşır ki serginin yerleştirmesi yapılırken bu devinime, iniş ve çıkışlara çokça dikkat ettik.

Günümüzde hikâye anlatıcılığı farklı alanlarla entegre, multidisipliner bir yapıda kendini gösterebiliyor. Sen de multidisipliner, iyi bir hikâye anlatıcısısın. Anlattığın hikâyelerde farkındalık sağlamak gibi bir misyon ediniyor musun?
Cem Güventürk:
Hikâye anlatıcılığı, her zaman amacım değil ama farkındalık yaratmak, insanlara bir şeyler düşündürmek, empatik hisler bulmak benim için çok önemli. Misyon gibi bir matematiğe oturmasa da elde etmek istediğim bir duygu hali bu hikayelerde.
Türkiye için bir tespitler ülkesi diyebiliriz. Herkes tespit yapmayı çok seviyor ve bu konuda iddialı. Bu paralelde coğrafyamızın gücünden de etkilendin mi?
Cem Güventürk:
E tabi ki, mizah dergiciliğinden gelen biriyim. Her zaman tespit, gözlem, hicvetme gibi konular oldu hayatımda. Bu zamanla da gelişen bir kas, yaşadığınız yer ve o yerin insanları, dokusu bir sanatçıyı hayli etkileyen unsurlar.
Melankoli ve varoluşsal kaygılar hayatının ne kadar içinde? Yaratıcılığını ve işlerini nasıl etkiliyor?
Cem Güventürk:
Melankoli ve varoluşsal kaygılar hayatımda önemli bir yer tutuyor. Bu kaygılar, bazen sanatımın doğasında da kendini gösteriyor. Yaratıcılığımı besleyen unsurlar arasında, bu tür duyguların etkisi büyük.
Birçok eserim, bu kaygılarla yüzleşmenin bir biçimi olarak ortaya çıkıyor. Sanat, bu duygularla başa çıkmanın, onları anlamlandırmanın ve dışa vurmanın bir yolu haline geliyor.
Cem Güventürk
Eserlerin özellikle kimlik ve benlik üzerine de düşünmeye sevk ediyor. Sen bu kavramları nasıl tanımlıyorsun?
Cem Güventürk:

Kimlik ve benlik, benim için dinamik, değişken kavramlar. Kimlik, dışarıya nasıl göründüğümüzle ilgiliyken, benlik, içsel dünyamızla daha derin bir bağlantıya sahiptir. Kimlik toplumun şekillendirdiği bir yapıyken, benlik daha çok kişinin kendi iç yolculuğunun ürünü bence.
Karikatürist kimliğin, çizdiğin dergiler ve kitaplarınla seni takip eden, seven bir kitleye sahipsin. Farklı disiplinlerde eser veren sanatçıların bazı çalışmaları tüm kitlesini kapsamayabiliyor ya da farklı yeni bir kitleye hitap edebiliyor. Sen bu konuda kendi çalışmaların ve kitlen özelinde ne düşünüyorsun?
Cem Güventürk:
Benim için önemli olan, izleyicinin ya da okuyucunun esere yaklaşım tarzıdır. Karikatürist kimliğimle başlayıp, görsel sanatlar ve yazı gibi farklı disiplinlere kaymam, kitlenin de bu değişimi anlamasını ve takip etmesini sağladı. Her yeni çalışmam, eski kitlenin yanı sıra yeni bir kitleye hitap ediyor ve bu, çok değerli bir şey. Sanatın sınırlarını genişletmek ve farklı alanlarda kendimi ifade edebilmek, kitlenin de gelişmesini sağlıyor.
“Ay, Güneş ve Ay” sergisindeki eserlerin bir ayna görevi gördüğünü söyleyebiliriz sanırım. Sergide ziyaretçileri neler ve ne tür duygu durumları bekliyor?
Cem Güventürk:
Ziyaretçiler, sergide kendilerine dair izler bulacaklar.
Cem Güventürk
Evet, eserler bir ayna işlevi görüyor. Hem melankolik hem de umut verici bir atmosfer var. Ziyaretçiler, kendi iç yolculuklarını, varoluşsal sorgulamalarını yaparken, aynı zamanda bir çıkış yolu, bir ışık da keşfedecekler. Bu sergi, karanlıkla aydınlık arasında bir denge kurmayı amaçlıyor diyebilirim.
