Sanatçı Nermin Er’in stop-motion tekniğiyle hazırladığı 10 videodan ve titizlikle oluşturduğu el yapımı maketlerden oluşan yeni sergisi “Bana Benden Yakın, Benden Yabancı – İçimde Dolaşan, Gezen Biri Var“, Galeri Nev İstanbul’da gerçekleşiyor. Nermin Er’le sadece görsel bir anlatımı değil aynı zamanda sabırla ilerleyen bedensel bir üretim sürecini yansıtan çalışmaları, serginin kapsamını oluşturan kavramlar ve ifade ettikleri hakkında konuştuk.
Serginizin ismi, “Bana Benden Yakın, Benden Yabancı – İçimde Dolaşan, Gezen Biri Var”, güçlü bir içsel çatışmayı ve varoluşsal bir arayışı işaret ediyor. Bu sözlerin seçilme hikayesini ve serginin ana temalarıyla nasıl bir bağ kurduğunu anlatır mısınız? Özellikle günümüz dünyasında hissettiğimiz bu yabancılaşma ve içsel yolculuk halleri üzerine neler söylemek istersiniz?

Nermin Er:
Kendi kendine geçirilen zamanın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Kayıp, yas, olan bitene içeriden bakış, dış dünyadan gelen bilginin ağırlığı, durum değerlendirmesi, değişimler, karşılaşmalar ve bunun gibi durumlar sayesinde çeşitli yüzleşmeler yaşıyor insan. Radyosu neredeyse kapanmayan bir evde büyüdüm, TRT radyo her anımızda bizimleydi. O çocukluk yıllarında duyduğum ve etkilendiğim radyo parçalarından olan ‘Bana benden yakın benden yabancı, içimde dolaşan gezen biri var’, aklımda kalan, not aldığım sözlerden oldu. Uzun zamandır bir şeyler yapmak istiyordum bu başlıkla ve sanırım kafamda biraz olgunlaşması gerekti. Bu duyguyu taşıyan sahneler kurgulamak için çeşitli eskizler yaptım, notlar aldım.
Üretim süreçleri biraz içe dönme, olan bitene içeriden tepki verme, biriktirdiklerinden beslenme hâlleri oluyor genelde benim için.
Nermin Er
Serginin merkezinde zaman algısını, yabancılaşmayı, hayattaki sonsuz olasılıkları ve bilinçdışının kırılganlığını sorguluyorsunuz. Bu karmaşık ve iç içe geçmiş kavramları görsel bir dille nasıl ele aldığınızı ve izleyicinin bu sorgulamaya nasıl dahil olmasını umduğunuzu detaylandırır mısınız?
Nermin Er:
Kişilerin benzer duygularda buluştuğunu düşünürüm, bu bizleri birbirimize yakınlaştırır. Ama tüm bu duygulara verdiğimiz tepkiler ve olayları nasıl karşıladığımız bizi birbirimizden ayırır. Çalışmalarımda sık sık mekân anlatılarının izlerine rastlamak mümkün; mekânı bazen daha soyut bir biçimde düşünmeyi ve genişletmeyi severim. Birbirine bağlanan, kesişen köşeleri olduğu kadar kopan, uzaklaşan noktaları da var gibi gelir bana. Bu ise özgür bir alan sağlar; gerçek hayatın kurallarının dışında. Bu sergide kendi içimize baktığımız zaman iç içe açılan yeni alanlar olduğunu düşünmek istedim. Olaylar karşısında zaman zaman aralanan kapılardan giren ışık ile dolaşma imkânı sağlayan, bazen de bir yere ulaşmayan döngü halinde kendimizi bulduğumuz loop’lardan sıyrılma arzusuyla. Bu sınırları belirsiz alanlar duygularımızın kendi kendini inşa ettiği bir yapının parçaları gibi geliyor bana. Sınırsız olasılık olması, içinde bulunduğumuz durumun biricikliği bazen örtüyor, bu durumu azıcık uzaklaşma, izleyici olma vaadiyle paylaşmak istedim sanırım.

Sergide stop-motion tekniğiyle oluşturulmuş video animasyonlar ve bu animasyonlarla birlikte el yapımı maketler önemli bir yer tutuyor. Bu tekniği seçmenizin ardındaki nedenler nelerdir? Maketlerin inşası ve animasyonların kare kare işlenmesi süreci, serginin kavramsal katmanlarına nasıl bir derinlik katıyor?
Nermin Er:
Uzun yıllar animasyon yaptım. Fiziksel ortamda nesneleri kare kare fotoğraflamak, her bir hareketi kurgulayıp inşa sürecindeki zanaat hali, benim uzun zamandır çalıştığım ana malzemelerimden olan kâğıtla kurguladığım dünyalarla benzeşiyor. Sergi fikriyle ilgili, sahnelerin duygusuyla ilgili pek çok not aldım. Önce genel duyguyu belirledikten sonra, resimsel atmosferini yer yer mimari öğelerden alan, yer yer yalın ama ışık ile yaşayan kompozisyonların inşa süreci çok önemsediğim, ayrıca beni heyecanlandıran bir şey oldu. “Anima”; Latince anlamı ruh demek. Animasyon (animātiō) ise canlandırma. Cansız olan nesneyi (şey’i) canlandırma eylemi, özellikle bu sergide iç içe geçen duygular, planlar, olası durumlar, ihtimallerle ilgili bana düşünme sürecimde yardım etti. İçsel olarak yaşadığım durumlarda geçirdiğim evrelerin kare kare inşası gibi bir duyguyla paralel oldu.
Eserlerinizde, insan figürlerinin genellikle yer almaması ve nesnelerin, mekanların ön plana çıkması dikkat çekici. Bu tercihinizin nedenini ve izleyicinin bu “figürsüz” mekanlarda bir “gözetleyen” olarak konumlandırılmasıyla ne hissettirmek istediğinizi açıklar mısınız? Malzemeler ve nesneler aracılığıyla hangi anlamları inşa ediyorsunuz?
Nermin Er:
Aslında her parçanın, lekenin, gölgenin adeta bir oyuncu gibi hareketlenmeye hazır hâli onları figürleştiriyor bana göre. İzleyiciyi daha duygusal bir yerden kendi oyun alanına davet ediyor. Bu sergi için ilk yola çıkışım serginin duygusunu belirlemeye çalışmak oldu, ama tıpkı seçtiğim parçanın cümlesindeki gibi, belli başlı sınırları, tanımları olan bir şeyden çok, bir yabancılaşma hâlinin gözlenmesini sağlamaya çalışmak oldu.
Her küçük hareket, öncesinde tasarlanmış parçaların üretimleri sırasında yaptığım test çekimlerinde, hareketin hızı, zamanlaması vb. kendi içinde oluşturduğum koreografilerle sözsüz bir anlatı sahnelediler.
Nermin Er

Tarih boyunca savaşlar, ihtilaller ve toplumsal eşitsizlikler bireylerin kendilerine ve topluma yabancılaşmasının altındaki önemli sebepler arasında. “Yakınlık” ve yabancılık” kavramları, günümüz insanının da sıklıkla deneyimlediği çelişkili duygular. Bu konuda ve bu konunun sanata etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Serginiz aracılığıyla izleyicilere bu kavramlar üzerine nasıl bir düşünsel alan açmayı hedefliyorsunuz?
Nermin Er:
Tarihsel ve toplumsal açıdan konuyu ele almak konusunda kendimi yeterince yetkin görmüyorum. Ancak kendi bakış açımdan ve sergiye özel olarak bir şeyler söylemem gerekirse; erken yaşlarımda düşündüğüm, savunduğum fikirlerle tekrar karşılaştığımda ve ısrarla üzerinde durduğum konuların bir tür sağlamasını yaptığımda, bazı düşüncelerimde değişiklikler olduğunu fark ediyorum. Yakınlık ve yabancılığın yalnızca insanlarla ya da kendimle kurduğum ilişkilerde değil, kimi zaman içinde bulunduğum durumlarla olan ilişkimde de ortaya çıktığını gözlemledim. Üretimlerimde kendi duygusal kurgularımı yansıtmaya çalışırım. Elbette izleyici bu noktada serbest; algısı, yatkınlıkları ve hatta o günkü ruh haliyle, duygusal olarak ne kadar yaklaşabiliyorsa o kadar yaklaşır.
Sartre, insanın özgür olduğunu ve sürekli olarak aldığı her kararla yeni bir kendi yarattığını söyler. Sizin yeni serginizin ismi bize Sartre’ın bu düşüncesini çağrıştırdı. Bu bağlamdaki düşüncenizi merak ediyoruz? Sizce sonsuz olasılıkların ihtimali insani yaşamaya bağlayan bir sebep midir?
Nermin Er:
Sonsuz olasılığın olması, ihtiyacınıza göre olumlu ya da olumsuz olabilir bence.
Günümüzde her şeye hakkımızın olabileceği her koldan pompalanan bir olumlama gibi görünse de maalesef tatminsizlik ve depresyon gibi sonuçları olabilir diye düşünüyorum. Her şeyde olduğu gibi sakin bir bilinç hâli, zaman zaman kişinin kendisine verebileceği en güzel hediye gibi geliyor bana. Gerçek ihtiyaçları ve arzuları diğer şeylerden ayırabilmek için biraz içsel sessizliğe ihtiyaç duyarım kendi adıma. Olasılıkların varlığı kadar, fazlalıklardan temizlenme hâli de duygusal olarak özgürlük sağlıyor. Sergide kişinin kendi içinde olan bitenle karşılaşma ihtimallerini ve kurduğumuz duygusal bağlarla oluşturduğumuz mekânların sınırsızlığını araştırmak istedim.

*Not: Sergiye İsmini veren dizelerin yazarı Şemsi Belli’ye ve şarkının bestecisi Selahattin İnal ‘a saygılarımızla. Gözümde Özleyiş, Gözümde Acı, Güfte: Şemsi Belli, Beste : Selahattin İnal
Sergi kapsamında kullanım: Varis temsilcilerin izniyle.