Paris’in dışında bulunan bir yer olan Poissy’de inşa edilen Villa Savoye, dünyanın en ikonik yapılarından birisi oldu. Le Corbusier’nin 1929 yılında tamamladığı bu yapı, sadece uygulanan mimari tekniklerle önemli bir modern yapı örneği olması açısından değil, bir teori ve yaşam tarzı ideali sunması açısından da önem arz ediyordu.
Le Corbusier ve Mimari Tasarım Prensipleri
1887’de İsviçre’de dünyaya gelen Charles-Édouard Jeanneret (takma adıyla Le Corbusier), işlevsellik ve estetiği harmanlayan tarzıyla 20.yüzyılın en önemli mimarlarından birisi haline geldi.
Meslek hayatına gravürcü ve saatçi olarak başlayan Le Corbusier, mimarlık tutkusu ve ideallerinin peşinden giderek mimarlık okumaya karar verdi. Birçok mimarlık okuması yapan ve teknikleri irdeleyen Le Corbusier, Fransız ressam Amedee Ozenfant ile tanıştıktan sonra; 20. yüzyılın önemli sanat akımlarından birisi olan Pürizm’in temelini Ozenfant ile birlikte attı. Pürizm, sanat ve tasarımı modern mimarlık ve endüstriyel üretim prensiplerine yaklaştırmayı amaçlamıştı ve görsel sanatlarda uyum ve rasyonaliteyi teşvik etmekteydi. Kübizme tepki olarak doğan akımın temsil ettikleri, 1918 yılında yayınlanan manifesto niteliğindeki “Après le cubisme” (Kübizm Sonrası) eserinde ifade edildi. Birçok sanatçıyı da etkisi altına alan akım, basitliğe ve geometrik formlara vurgu yapmayı, tasarımlarda netlik ve saflığa önem vermeyi, kübizmin aksine süslemelerden kesinlikle kaçınan bir estetiği, gelişen ve endüstriyelleşen dünyada makine etkisini göz ardı etmeyip, ondan ilham almayı, pratik ve işlevselliği esas almıştı.
Pürizm ile ortaya konulan esaslar, içselleştirdiği bilgiler ve kendi görüşleri neticesinde mimaride basitlik ve verimliliği savunan Le Corbusier, insan yaşamının doğal çevreyle uyumlu bir şekilde sürmesi gerektiğini savunuyordu.
En önemli eseri olarak görülen ve 1923 yılında yayınlanan “Bir Mimarlığa Doğru” kitabında da kendi tarzını, modern mimari görüşlerini ve savunduğu ilkeleri derlemişti. Le Corbusier, eserlerinde geleneksel mimarlığın dönüşümünü savunmuş, modern teknolojik ilerlemeleri ve yeni yapım yöntemlerini desteklemişti.
Evler yaşamak amaçlı makinelerdir. – Le Corbusier
Villa Savoye dışında Notre Dame du Haut Şapeli, Hindistan şehri Chandigarh’ın planlaması, Unité d’Habitation gibi özgün eserleri olan sanatçı, kitaplarında da yer aldığı üzere mimari tasarımlarında doğayla iç içe, fonksiyonel yapılar oluşturmak için Pürizm ışığında 5 mimari prensip oluşturdu ve projelerine uyguladı. Le Corbusier’nin 1926 yılında açıkladığı, o zamanlar için devrim niteliğinde olan bu ilkeler, mimari formları ve işlevlerini yeniden tanımlamayı amaçlamaktaydı.
1- Pilotis (Destekler ve Yükseltilmiş Yapı)
Bu prensip, kesintisiz akıcı bir manzara sunarak adeta bir hafiflik hissi yaratmak ve bir yandan da temiz, modern bir görünüm sağlamak amacıyla bina zeminini yükseltip, altında bahçeler, otopark ya da işlevsel başka alanlar yaratmayı uygun görüyordu. Bunun için de binanın, takviyeli beton sütunlar aracılığıyla yerden yükseltilmesi ve toprakla teması kesilmesi gerekliydi. Bu görüntü aynı zamanda havada duran bir bina illüzyonu da yaratıyordu.
2- Düz Çatı Terası
Çatının düz bir şekilde planlanması suretiyle, işlevselliği arttırmak ve bir teras ya da bahçe olarak kullanıma açmak düşüncesi hedefleniyordu. Bu sayede hem daha fonksiyonel bir yapı elde edilecekti, hem de bina yaşayanlar için sağlıklı ve doğal bir yaşam tarzı sunacaktı.
3- Serbest Kat Planı
Yapıda taşıyıcı duvarlara yer verilmemesi esnek, açık bir kat planı demekti. Bu da yapısal kısıtlamaları ortadan kaldırıyor, yaşam alanının istenildiği gibi şekillendirilmesine olanak tanıyordu. Modern yaşamın her alandaki akışkanlığı ve uyarlanabilirlik etkisi bir nevi bu serbest kat planlı yapılarla mimariye de taşınmış oluyordu.
4- Yatay Pencereler
Cephe boyunca uzanan uzun ve yatay pencereler, Le Corbusier’nin vizyonuna paralel olarak doğal ışığın yapıların içine dolmasını ve yapay aydınlatmadan kaçınmayı sağlıyordu. Ayrıca etkileyici bir panaromik manzara yakalamak için güzel bir çözümdü. Bu panaromik manzara, bir dış cephe manzarası olduğu gibi, iç ve dış mekanlar arasındaki görsel bağlantıyı sağlayan bir dokunuş anlamını da taşıyordu.
5- Serbest Cephe Tasarımı
Dış cephenin yapısal kısıtlamalardan bağımsız olması gerektiğini savunan ilkeydi. Serbest dış cepheler, yapıya açık plan, daha fazla yaratıcılık ve işlevsellik katıyor, ayrıca modernist ifadeler ve yenilikler için boş bir tuval sağlayarak, binanın benzersiz kimliğini pekiştiriyordu.
Bu prensipler, ışığın, mekanın ve doğal çevreyle bütünleşmenin önemini vurguladı ve günümüzde birçok modernist yapıyı etkiledi. Le Corbusier, ikonik eserleri, doğaya entegre şehir planları ve mimarlık konusundaki referans yayınları aracılığıyla, dünyada kalıcı bir iz bıraktı.
Sade, Estetik ve İşlevsel Modern Bir Yapı: Villa Savoye
Bir ev düşünün, kolonların üzerinde yükselmesi nedeniyle adeta havada asılı gibi duran, resmen çevresi doğanın yeşiline bürünmüş, size müthiş manzaralar sunan yatay ve ferahlık veren büyük pencerelerle çevrelenmiş, tepesinde bir yaşam alanı olan, dış cephesi duvarlarla örülü olmayan bu nedenle bol doğal ışık alan ve istediğiniz gibi düzenleyebileceğiniz, mekanlar arasında özgürce gezebileceğiniz işlevsel açık alanlara sahip… 1929 yılında Le Corbusier ve kuzeni Pierre Jeanneret tarafından tasarlanan ve Le Corbusier’nin mimarlığın 5 ilkesini temsil eden modern bir kır evi olan Villa Savoye, pürüzsüz hatları ve açık alanları ile doğayla bütünleşmenin en özel örneklerinden birisiydi.
Bölgedeki alanın sahibi olan Savoye ailesi, kentsel yaşamdan kaçış sağlayacak bir tatil evi arıyordu. Amaçları da, doğal çevre ile çevrili, doğayla samimi bir bağ içeren bir konuta sahip olmaktı. Radikal ve ileri görüşlü tasarım prensipleriyle tanınan Le Corbusier, bu vizyonu hayata geçirmek için ev sahipleri tarafından seçildi.
Betonarme malzemeler ve modern teknikler kullanılan, saflığı ve ferahlığı temsil eden beyaz renkte olan Villa Savoye, Le Corbusier’nin malzeme dürüstlüğü prensibiyle de uyumlu olarak yapılmıştı. Mimar, her zaman yapı malzemelerinin ham güzelliklerini gizlemek yerine göstermeyi tercih ediyordu. Özellikle çatı kısmının yapılması sırasında karşılaşılan zorluklara rağmen bina, başarılı bir şekilde tamamlanıp, mimarlık tarihinde önemli bir kilometre taşı olmuştu.
Villa Savoye, sadece bir konut binası değildi, o modern mimarinin manifestosunu da temsil ediyordu. İşlevselliğin, minimalizmin ve doğayla uyumun ideallerini yansıtmaktaydı. Ev tasarımı, önceki mimari stillerin süslü abartılarından uzaktı ve evde yaşayacakları saf, basit, işlevsel ve doğayla iç içe bir yaşam tarzına teşvik ediyordu.
UNESCO tarafından dünya mirası listesinde de yer alan Villa Savoye aracılığıyla Le Corbusier yalnızca Savoye ailesi için bir sığınak yaratmakla kalmamış, aynı zamanda mimari tasarımda modernliğin ve ilerlemenin zamansız bir sembolünü de oluşturmuştu.