Flanör: Sokaklardan Dijital Ekranlara Bir Gezginin Evrimi

Her ne kadar kimi kaynaklarda flanörlük bir nevi aylaklık veya amaçsızlık olarak tanımlansa da aslında flanörün amacı zaten belli bir amaç içinde olmadan kenti keşfetmektir. Dolayısıyla günümüzde flanör, bir kent okuyucusu, kent yorumcusu olarak ortaya çıkmaktadır.
Balcón, Boulevard Haussmann - Gustave Caillebotte., 1880 I Flanör Kimdir

Gelişen teknoloji ile hızlanan yaşam, kent hayatında da daima bir akış ve acele acele bir yerden bir yere yetişmeyi de beraberinde getirirdi. Tüm bu koşturmacaya ve mekanikleşmeye rağmen ağır adımlarla, amaçsızca, etrafı ilk defa görüyormuş gibi inceleyerek, kalabalıkları gözlemleyerek dolaşan kent gezginlerine verilen dişil ifadeyle flanöz, eril ifadeyle flanör sözcükleri Fransızca’dan dilimize direkt olarak geçmiştir. Herhangi bir rota olmadan, bir yere varma amacı olmadan, acele etmeden, yavaş yavaş, spontane bir şekilde, her detayı yakalayarak ve gözlemleyerek yürümek, sadece yürümek, düşünmek ve kenti yorumlarken kalabalığa karşı eleştiriler takınmadan hem kalabalığın içinde hem de bir o kadar dışında olmak gerçekten mümkünse flanör bunu icra eden kişinin ta kendisidir. Kendi içinde kente karşı paradoksları barındıran ancak bundan keyif alarak var olma eylemidir ‘flaner’.

Nasıl ki kuş havada, balık suda yaşarsa, o da kalabalıklarda var olur. Aşkı, işi, gücü kalabalıklardır. Flanör için ahalinin tam orta yerini, hareketin gel-git noktasını, gelip geçici ile sonsuzun arasını mesken tutmak müthiş bir keyiftir. Evden uzak kalmak ama her yerde evinde hissetmek; dünyanın merkezinde olmak, dünyayı gözlemek ama dünyadan saklı kalmak…’

Charles Baudelaıre

Flanörün Paradoksları

19. yüzyıl Fransa’sında sanayileşmenin etkisiyle mekanikleşen kent yaşamına aslında bir tepki olarak ortaya çıkan Fransızca kökenli flanör kavramı, İngilizcede de “boulevardier” kavramıyla eşleşmektedir. Fransız şair Baudelaire tarafından yaklaşık 200 yıl önce “Modern Hayatın Ressamı” eserinde ortaya atılmıştır. Frankfurt Okulu düşünürlerinden Alman filozof Walter Benjamin, “Pasajlar” adlı eserinde kenti izleyen flanörün adeta resmini çizmiştir. Benjamin bu eserinde flanörü; 19. yüzyılın kentli tipolojisi olarak görürken aynı zamanda kentsel dokunun taşıdığı imgeleri anlamlandıran kentli birey olarak da tanımlamıştır. Flanörün gerçekleştirdiği eylem olan “flaner’’ sanılanın aksine kentte aylak aylak, amaçsızca yürümek değil; aksine gözlem yaparak, kentin her detayını yakalamaya çalışarak, kent yaşamının anında kalarak uzaktan bir gözle kenti sakince izlemeyi ifade etmektedir. Bir başka deyişle, flanör veya flanöz kentin resmini çekmektedir. Modern yaşamın içinde kaybolan farkındalık, anı yaşama ve keşfetme içgüdülerini kenti karışlayarak gerçekleştirme gayesindedir flanör. Dolayısıyla flanör hem kalabalıklardan beslenir hem de kalabalıklar içinde yalnızca dolaşır. Flanör, yaşadığı kentin toplumuna hem güvenir hem de onu eleştirir. Flanör, metropol kentte taşra detaylarını arar. Flanörün paradoksları bunlardır. Flanör, ‘aylak aylak’ gezmesine rağmen faal olarak düşünmekte, gözlemlemekte ve yorumlamaktadır kenti. Bu da flanörü, aylak adamdan ayıran en önemli özelliktir. Her ne kadar aylakça, boş boş dolaşıyor gibi gözükse de flanör kenti yorumlamakta ve kent üzerine düşünceler üretmektedir. Bu bağlamda flanör aslında bir kent filozofu, kent sosyoloğudur. Flanörlükle eşleşen yürüme fiili, sadece yürümek için, başka bir amaç gözetmeden yapıldığında flanerdir. Bu nedenle de doğasında metropol ile özdeşleşen acele yoktur. 

Passage Choiseul, Paris I Flanör Kimdir
Passage Choiseul, Paris

Flanör tanımı gereği muazzam bir boş zamana sahiptir, belirli bir amaç ya da özel bir zaman ayırma flanörün gerçek ruhuna aykırı olduğundan flanör, bir sabah ya da öğleden sonrayı rastgele avarelik için ayırabilen kişidir.

Edmund Whıte, The Flâneur

Modern Kent Gezgini

Flanör, metropoldeki tüm insan kalabalıkları, gürültü ve koşturmaca içinde kentin kendisini evi olarak görmektedir. Bu kalabalıklar içindeki her bir insanı incelerken kalabalığın dikkatini çekmez flanör. Onun bir zamanı, acelesi veya meşguliyeti yoktur. Yalnızca yürüyerek üreteceği eserler için ilham arar, gözlem yapar, kentin tadını çıkarır. Flanör, fiziksel olarak modern kentin bir aynasıdır. Alman filozof Walter Benjamin, flanörün kenti adımlarken çizdiği tembel ve avare imajına “Flaneur’ün tembelliği, salt görünüştedir. Olayları anında kapar; bu da onun kendini neredeyse sanatçı sanmasına yol açar. Grafik sanatçısının elinin çabukluğu, herkesin övgüsünü kazanan bir niteliktir” sözleriyle dikkat çeker. Flanör, kentin her sokağını bilir. Spontanelik flanörün en belirgin özelliklerinden biridir ki bu da bazı sosyologlar tarafından flanörün aslında ‘aylak’ olduğu yorumlamasını ortaya çıkarır.

Le Pont de l’Europe (1876) Musée du Petit Palais, Genève
Le Pont de l’Europe – Gustave Caillebotte, 1876 I Musée du Petit Palais, Genève

Onun gözünde emaye kaplı parlak firma tabelaları, aşağı yukarı bir burjuva salonundaki yağlıboya tablo gibi bir duvar süsüdür; duvarlar, not defterini dayadığı yazı masasıdır; gazete kulübeleri kitaplıklarıdır, kafelerin balkonları da işini bitirdikten sonra eğilip sokağa baktığı cumbalardır.

Walter Benjamın

Flanörlüğün Evrimi ve Günümüz Flanörü “Siberflanör”

Henry Monnier Çizimi, 1842
Henry Monnier’nin Çizimi, 1842

“Tüketim Toplumu” eserinin yazarı Fransız sosyolog ve filozof Jean Baudrillard, her gün gelişen ve kendini yenileyen teknoloji ile internetin her alanda kendini göstermesinin flanörün eylemlerini hatta tanımını bile etkilediğini düşünür. Günümüz flanörü Baudrillard’a göre önce internetten gideceği yerlerin fotoğraflarına bakar, konumlarını telefonundan takip eder, oturacağı kafeyi önceden sosyal medyadan araştırır ve gözlemlerini Twitter, Facebook gibi sosyal medya platformlarında paylaşır. Kentin ara sokaklarını gözlemleyip, yoldan geçen kalabalıkları izleyerek kalabalığa karışma eylemlerinin günümüzde internet üzerinden sanal olarak yapabilmesi referans alınarak Steven Goldate tarafından ‘’siberflanör’’ adı altında sanal bir kent gezgini kategorisi de oluşturulmuştur.

Steven Goldate’ın “siberflanör” kavramı, flanörlüğü dijital alanlara taşır. Keşif ve gözlem, fiziksel mekanlar yerine sanal mekanlarda gerçekleşir. Flanörün bu modern adaptasyonu, sanal mekanların keşif ve yansıtma için yeni fırsatlar sunduğu dijital çağdaki değişen manzarayı da vurgular. Coğrafi konumlara sıkışmış fiziksel flanörlerin aksine, siberflanörlerin sınırsız bir erişimi vardır. Bu sayede farklı bölgelerden kültürleri ve yaşam tarzlarını keşfedebilir, bakış açılarını genişletebilirler. Aynı zamanda dijital kültürün yaratılmasına ve yayılmasına tanıklık edip çoğu zaman buna katkıda da bulunurlar.

Üstelik kimliklerini açığa çıkarmadan anonim olarak çeşitli kültürel alanları keşfetme olanağı, tıpkı kentli flanörler gibi şehir kalabalığında sosyal bir maske takmakla benzer bir özgürlük sunar. Tıpkı flanörlerin şehir hayatını gözlemlediği ve üzerinde düşündüğü gibi, siberflanör de dijital kültürü ve içindeki etkileşimleri gözlemlemekle meşguldür. Bu, içerikleri tüketmeyi, trendleri analiz etmeyi ve dijital etkileşimlerin toplum üzerindeki etkilerini düşünmeyi de içerir. Goldate’in fikrinin önemli bir yönü de, siberflanörün kültürel eleştirmen olarak rolüdür. Dijital alanları ve ilişkili davranışları gözlemleyen siberflanör toplumsal değişiklikleri, normları ve teknolojinin insan etkileşimleri üzerindeki etkilerini eleştirebilir. Öte yandan fiziksel ortamları deneyimleyerek fiziksel yorgunluk yaşayan flanörün aksine, siberflanörler uzun süreli ekran süresinden kaynaklanan dijital yorgunlukla karşılaşabilir. Ayrıca fiziksel bir ortamda flanörün kurabileceği somut bağlantıların aksine, sanal etkileşimler geçici ve daha az etkileyici olabilir. Steven Goldate, temelde flanörü modernize eder, giderek dijitalleşen toplumumuza uyarlanan versiyonunun gündemde kalmasına izin verir. Bu, dijital ortamlarla nasıl etkileşimde bulunduğumuzu, geleneksel flanörün şehir kültürüne uyguladığı merak ve eleştirel bakışla benzer şekilde yansıtır.

Kapak Görseli: Balcón, Boulevard Haussmann – Gustave Caillebotte., 1880

İlginizi Çekebilir!
Bitmek Bilmeyen Bir Pandemi: Kanımızı Emen Vampirler