On yedinci yüzyılın sonunda İngiltere’de gece pikareski (gece yarısı maceraları) olarak tanımlanabilecek yeni bir edebi tür veya alt tür ortaya çıktı. Ahlakçı, hicivci veya sosyal turist ya da aynı anda bunların hepsi olan ve neredeyse her zaman erkek olan yazarları, geceleri metropolün sokaklarında devriye gezen yayalar olarak yaşadıkları olaylara dayanan maceraları anlattıklarını iddia ettiler.
Çoğunlukla belirli yerlerin, özellikle de kötü şöhretli yerlerin ayrıntılı portrelerini sunan bu anlatılar, az ya da çok kötü niyetli faaliyetlerin sokaklarda ne zaman gerçekleştiği ile de yakından ilgileniyordu. Günlüklerden farklı olarak, bunlar noctuary’lerdi (Samuel Johnson, İngilizce Sözlüğü’nde [1755], bir “noctuary”yi basitçe “gecede olanların bir anlatımı” olarak tanımlamıştır). Gece boyunca sokakta yaşananları doğrudan, neredeyse günlük benzeri bir şekilde anlatan bu anlatılar, yazarlarının gece hayatını kutlamayı mı yoksa şeytani olarak kınamayı mı amaçladığına bağlı olarak, trajik veya komik bir şekilde şehrin ibret alınacak öyküsünü somutlaştırdı.
Genellikle şiirden çok düzyazı şeklinde yazılan gece pikareski, 17. yüzyılın sonu ve 18. yüzyılda ortaya çıkan diğer edebi türlerle birlikte, 1666 Büyük Yangını’ndan sonra metropolün dramatik toplumsal ve mimari dönüşümlerine bir yanıt oluşturan, belirgin bir şekilde modern ve metropole ait bir formdu.
Bu hem aristokrasinin kolonileştirdiği Batı Yakası’nın, hem de şehrin güneyinde ve doğusundaki, yoksulların sürgün edildiği banliyölerin katlanarak genişlediği bir dönemdi. 1700 yılına gelindiğinde, nüfusu yaklaşık 550.000’e ulaşan Londra, Paris’i geride bırakarak Avrupa’nın en büyük şehri haline geldi. İmparatorluk ticaretinin, endüstrisinin ve yönetiminin yoğunlaştığı yer olması, onu dünyanın en gelişmiş ve enerjik metropol merkezi haline getirdi. Leo Hollis, “gerçek ‘İngiliz Devrimi’nin 1640’larda veya 1688’de değil, 1690’larda görüldüğünü”, Londra’nın genişlemesinin ve yeniden düzenlenmesinin “geleneksel kentsel alanı azınlık bölgelere ve modern mahallelere böldüğünü” ve “genel olarak şehrin iş, statü, din ve cinsiyete bağlı yeni ilişkilerle oluşan anonim ve sıkı sıkıya bağlı toplulukların akışkan bir karışımı haline geldiğini” bile ileri sürmüştür.
Bu toplumsal ve topografik değişimler, özellikle de bu ayrımcılık, insanların metropol ve onun giderek artan karmaşık biçimleriyle olan psikocoğrafik ilişkisini yeniden şekillendirdi. Yangından sonra Londra’yı haritalayan ve keşfeden bir dizi farklı yayın türü ortaya çıktı. Bunların arasında rehber kitaplar, sokak dizinleri, topografik araştırmalar, kentsel kullanım kılavuzları ve antika gezi kitapları yer alıyordu. Ayrıca Jonathan Swift’in “Description of a City Shower” (1710) ve John Gay’in “Trivia” (1716) gibi anti-pastoral şiirleri veya “şehirli kırsal şiirler” de vardı. Ve en önemlisi, özellikle Daniel Defoe tarafından uygulanan romanın öncü örnekleriydi – “muhtemelen, öngörülemez enerjileriyle kentsel maceracıyı her zaman yeni durumlara çeken şehir hayatının egzotik olasılıklarını kavrayan ilk yazar.”
Metropolün gece hayatının ahlaki bir haritasını sunan gece pikareski, bu türlerin tümüyle ilişkiliydi. Fakat her şeyden önce bu, bir tür “gezinti ya da casusluk anlatısı”ydı; şehrin günlük yaşamının anlatımını, anlatıcısının şehrin çevresinde yaya olarak dolaşması sırasında yaşadığı maceralar açısından yapılandıran bir biçimdi. Gezinti anlatısı, hem sansasyonel hem de metropolün günlük yaşamının tipik özellikleri olan bu sahneleri, belirli bir zamanda, belirli sokaklarda, sanki anlık olarak gerçekleşmiş gibi kaydetme iddiasındaydı.
Gezinti anlatısı gibi, gece pikareski de, on sekizinci yüzyılın ilk yarısında en az 200.000 kişi artan nüfusuna rağmen, Londra’nın hala etrafı dolaşılamayacak kadar büyük olmaması gerçeğiyle mümkün hale geldi. “The Ambulator; Or, the Stranger’s Companion in a Tour Round London” (1774) adlı eserin anonim yazarı, Westminster ve Southwark’ı da içeren metropolü, doğudan batıya beş mil, kuzeyden güneye üç mil olarak ölçtü. Atlı taşıt trafiğinin artmasına rağmen hala bir yaya şehriydi.
Gece pikareski, 1680’lerin ortalarında başlatılan kamusal sokak aydınlatması döneminde, metropolün geceleri sürekli parlayıp sönen ışık ve karanlık oyunuyla da mümkün hale geldi. Gaz yağı ile aydınlatılan sokak lambaları gibi tutarsız ve aralıklı olan bu teknoloji, şehrin toplumsal çelişkilerini sahnelemek için ideal tiyatro koşullarını sağladı. Özellikle fırıncıların, bira üreticilerinin, cam üreticilerinin, çömlekçilerin ve demircilerin labirent benzeri arka sokaklarda büyük miktarlarda kömür yaktığı Şehir’de gün içinde havada kalınlaşan ve kararan isli, kirli endüstriyel duman, geceleyin bu koşulları yoğunlaştırdı.
Gece pikareskinin öncü örneği, 1696’da, yani kamusal aydınlatmanın Londra’da ilk kez tanıtılmasından yaklaşık on yıl sonra ortaya çıkan John Dunton’ın “The Night-Walker: Or, Evening Rambles in Search after Lewd Women, with the Conferences Held with Them” adlı eseriydi. Ekim 1696 sayısının başlık sayfasında “Emekli Bayandan, Sıradan Fahişeye kadar İngiltere’deki tüm başlıca Fahişeler keşfedilene kadar Aylık olarak yayınlanacaktır” diyen bir diğer süreli yayın olan “The Night-Walker”, Mary II’nin seferine ek bir katkıydı, ancak haçlı seferi tutkusu küfürlü içeriğiyle biraz tehlikeye girmişti. Sekiz sayıdan sonra 1697’de kapandı — ancak muhtemelen Londra’daki her fahişenin kimliğini başarıyla kaydettiği için değil.
“The Night-Walker”, metropol soyluları arasında fuhuş ve fahişeliğe karşı bir dizi risale içeriyordu. Kısmen aristokrat soy hatlarının yozlaşması konusundaki endişelerden esinlenmişti:
Bazılarınız kendinizi Eski ve Asil Ailelerin Temsilcileri olarak görüyorsunuz; Ancak, benimsediğiniz Yöntemlerle, Soyunuzu bu İddialardan mahrum bırakacaksınız, çünkü Hanımlarınıza kendi Paranızla size geri ödeme fırsatı veriyorsunuz.
İlk sayısındaki İthafta belirtildiği gibi, özellikle küfürlü duyguları, “tarafsız Adaletin güçlü İddiacıları ve Özgürlük ve Mülkiyetin gayretli Savunucuları” olmalarına rağmen, “zavallı Hizmetçileri” yozlaştıran ve hem onları hem de “gayrimeşru Çocuklarını” “Yoksulluk, Kınama ve Cezaya” maruz bırakan din adamları, yargıçlar ve üst sınıfın diğer ikiyüzlü üyeleri için saklı tutuyordu. “The Night Walker”, Dunton’ın, “ikinci bir Sodom” olarak yakınmasına neden olan, Toplumun bu dürüst temsilcilerini ve onların birlikte olduğu “Kenar Mahalle Fahişelerini” Londra sokaklarında takip etme girişimlerini ayrıntılı olarak anlattı. Derginin başlığı bu nedenle hem fahişelerin ve müşterilerinin faaliyetlerine hem de Dunton’ın bir gece gezgini olarak kimliğine atıfta bulunuyordu.
Dunton’ın izlediği yöntem, genellikle akşam 8 ile 9 arasında Chancery Lane, Cheapside, Farringdon, Fleet Street, Holborn, St James’s Park veya Strand gibi yerlerde dolaşmayı içeriyordu. Bu mesleği 1696-97 kışı boyunca sürdürdü. Sokaklara ek olarak, kurbanlarını takip etmek için kahvehaneleri, müzik evlerini, tiyatro salonlarını ve eğlence bahçelerini ziyaret etti. Fahişelerin şifreli davetlerinden ipucu almayı severdi, tıpkı ona çarpmış gibi yaptıklarında veya mendillerini kaldırıma düşürdüklerinde olduğu gibi. Kendi gördüğü kadarıyla ahlaki ve sosyal açıdan etkili olmak için Dunton, davranışlarını ifşa etmeye kararlı olduğu yozlaşmış ve günahkâr bireyler gibi davranıyordu. Bu yüzden, örneğin ilk gece gezmesinde, Pall Mall’ı dolaşırken, fahişelere teklifte bulunup onları uygun bir meyhaneye kapattı ve ancak o zaman, birkaç kadeh içtikten sonra, onlara ahlaksızlıkları hakkında ders verdi.
Bu yaklaşım, tahmin edilebileceği gibi, tüm okuyucularına hitap etmedi ve derginin Aralık 1696’daki dördüncü sayısında, “önce ayartmak için bir Şeytan rolü, sonra da Vaaz vermek için bir Papaz rolü” oynadığından şikayet eden girişimin eleştirmenlerine yanıt vermek zorunda kaldı. Buna karşılık, “Gece Gezgini, Konuştuğu Kişilerin Eğilimlerini ölçmeden Suçu başka bir şekilde kanıtlayamaz” diye ısrar etti.
Dunton, gece şehrinde püriten dürtüler ile şeytani dürtüler arasındaki çelişkili ama simbiyotik ilişkinin muhteşem derecede somut bir örneğidir. Geceleri sokaklardan aldığı ahlaki zevkler, cinsel zevklerinden ayrı tutulamaz. Onda gece bekçisi ve gece gezgini rahatsız edici derecede yakın bir ilişki içindeydi. Tarihçi Joachim Schlör’ün, on dokuzuncu yüzyılda geceleri şehri devriye gezen “misyonerler” için belirttiği gibi, “onlar da gece şehrine ‘nüfuz eder’, onlar da sıra dışı deneyimi arar, onlar da tesadüfi karşılaşmalar döngüsüne katılır, onlar da ne kadar ileri gidebileceklerini görürler.”
Dunton gibi orta ve üst-orta sınıf erkekler, elbette, geceleri kadınlardan çok daha özgürce hareket ediyordu. On sekizinci yüzyılda olduğu gibi on dokuzuncu yüzyılda da, “geceleri refakatsiz ve haklı bir gerekçesi olmadan dolaşan kadınların üzerine fuhuş şüphesi düşüyordu”. Bu nedenle, on sekizinci yüzyılda geceleri sokaklara dair pikaresk anlatımlar, fiziksel olarak hareketli ve çoğunlukla hem yoksullara karşı tutumunda aristokrat hem de kadınlara karşı tutumunda ataerkil olan bir erkek özneye dayanmaktadır.
Bu kuralın, sonunda muhtemelen onu pekiştiren kısmi bir istisnası, The Midnight-Ramble: Or, the Adventures of Two Noble Females: Being a True and Impartial Account of their Late Excursion through the Streets of London and Westminster (1754) adlı eserdir. Muhtemelen erkek olan anonim bir yazar tarafından yayınlanan bu ilgi çekici kurgu, geceleri Londra sokaklarını kılık değiştirerek keşfeden iki neşeli kadın kahramanı konu alır.
Anlatı, kahramanın sosyal (ve belki de cinsel) hayal kırıklığının nedenlerinin anlatılmasıyla başlar. Erdemli bir genç kadın olan Lady Betty, “Akşamlarını Taverna’da hovarda bir neşe ve sefahat içinde geçiren; ve genellikle Gecenin Geri Kalanını bir Genelev’de bir Fahişenin Kollarında geçiren” ahlaksız bir asilzade olan Dorimant ile evlendirilmiştir. Dorimant’ın en yakın arkadaşı Ned’in karısı Bayan Sprightly ile arkadaş olur ve iki kadın, kocalarının şehirdeki gece aktivitelerini izlemek için kendilerini rahip olarak gizlemeye karar verirler. Bu planı uygularken, ismi boş işlerle uğraşmakta usta olduğunu gösteren şapkacıları Bayan Flim’i, onlara “sıradan İpek Elbiseler, kapalı Başlıklı Pelerinler ve siyah Şapkalar” getirmekle görevlendirirler. Ve “Ruhlarını bir şişe mükemmel Şampanya ile coşturmaya” özen gösterdikten sonra, üçü de erkeklerin peşine düşer.
Tiyatroda kocalarını gözetledikten sonra üç kadın, sokakta çok az araç olduğu için onları arabayla Temple Bar’daki bir tavernaya kadar takip etme girişimlerinde hayal kırıklığına uğrarlar. Bunun yerine, saat 10’u geçmesine rağmen, “Ne Pahasına olursa olsun yürüyerek Peşlerinden Gitmeye” karar verirler. Somerset House ile Strand’daki sözde Yeni Kilise (St. Mary le Strand) arasındaki bir noktada, “o Mahalleleri uzun süredir arşınlamaya alışkın olan dört Sokak Kadını” ile karşılaşırlar. Bu fahişeler, “Hanımlarımızın Sahte Kılıklarının Tuhaflıkları” nedeniyle Lady Betty ve Bayan Sprightly’nin, “Gezintilerini ihlal etmek için oraya gelen kendi Mesleklerinden Bazı Yabancılar” olduğunu varsayarlar. Bu yüzden rakiplerini itip kakarlar ve onları lanetlerler.
Bu noktada, Bayan Flim araya girerek onlara “kendi Dil Stilleriyle” bağırır. Bu gayreti karşılığında yüzüne yumruk atılır ve takma dişleri “doğrudan Boğazına” itilir. Üç kadın derhal Nöbetçiyi çağırır ve “Değneği ve Feneri olan yaşlı bir Moruk” belirir. Ancak bu “Gece Yarısı Gezgini”, “Sokak Kadınları ile Anlaşmalı”dır ve her halükarda o da kadınların bu kazançlı yer için rekabet eden fahişeler olduğunu varsayar. Daha da şiddetli bir anlaşmazlık, yakındaki bir tavernada içki içen üç “hovarda Delikanlı”nın Lady Betty ve arkadaşlarının sıradan bir rütbeye sahip olmadıklarını tespit edip fahişelere kılıç çekmeleriyle önlenir. Sokak kadınları kaçtığından ve hava da yağmurlu olduğundan, bu adamlar kadınları şarap içip ısınmaları için tavernaya davet ederler ve onlar da istemeyerek de olsa kabul ederler.
Daha sonra, Temple Bar’da, Bayan Flim, Dorimant ve Sprightly’nin iki göze çarpan fahişeyle birlikte Covent Garden’a giden bir arabaya bindiğini görür. Zaten ahlaki ve sosyal açıdan tehlikeye girmiş gibi görünen üç saygıdeğer kadın, sonuç olarak arabayı uzaktan takip etmeye karar verirler. El koydukları araba bir direğe çarptığı ve Covent Garden’a yürüyerek gitmek zorunda kaldıkları için arabayı gözden kaçırırlar. On sekizinci yüzyıl Londra’sının gece hayatının bu merkezine ulaştıklarında -Vic Gatrell burayı “dünyanın ilk bohemyası” olarak tanımlamıştır- adamlar ortadan kaybolmuştur. Bu nedenle, “bir kez daha yürümek zorunda kalarak” evlerine dönmeye karar verirler. “Ancak”, diye ekler yazar, “Ay o zamana kadar oldukça yükseldiğinden, onları Meskenlerine götürmeye yetecek kadar Işığa sahiplerdi”. Bu, on sekizinci yüzyıl Batı Yakası’nda bile en iyi ihtimalle sınırlı bir gece aydınlatması olduğunu hatırlatır.
Eve doğru yürürken, yabancı bir beyefendi ayak seslerini duyar ve onları genelevden dönen fahişeler sanır. Onlara “birkaç Sokak Boyunca” eşlik eder, ancak bunun pek de masum veya iyi niyetli sebepleri yoktur ve sonuç olarak, bir polis memuruyla karşılaştıklarında, o da onların “üst düzey üç Sokak Fahişesi” olduğunu varsayar. “Sokakları işsiz güçsüz insanlardan uzak tutmanın görevi” olduğunu söyleyen bu polis memuru, onları gecenin geri kalanında nezarete atmakla tehdit eder. Ancak sokak kurnazı Bayan Flim ona rüşvet verir. Sonunda, arabayla evlerine dönmeye devam ederken, “Kol Kola sendeleyerek yürüyen oldukça Sarhoş” iki adamın yanından geçerler. Bunlar, Dorimant ve Sprightly’dir. İki adam arabayı durdurur, içeri tırmanır ve hemen eşleri olarak tanıyamadıkları iki kadını öpmeye başlar. Araba hepsini aynı adrese bıraktığında utanç verici hatalarını fark ederler.
Broşürün resmi amacı, oldukça ses getiren sonucunun da gösterdiği üzere, “Kadın Cinsiyetine, bu hayasız ve kötü Şehirde, uygunsuz Saatlerde herhangi bir Eğlence için kendilerine güvenmemeleri için bir Uyarı” olarak hizmet etmektir. Ancak bu ana kadar, hikayenin ahlaki görevi muhteşem bir şekilde önemsiz görünüyor. Kadınların maceraları o kadar haylaz ve başarılı ki, yazarın samimiyetsiz bir şekilde umduğu gibi, “bu Gece Maceralarının” onları “daha kötü Felaketlerle karşılaşmamak adına daha fazla Gece Yarısı Gezintisine girişmekten alıkoymak” gibi bir etkisinin olması pek olası görünmüyor.
Tam tersine, hikayenin sonunda, Betty ve Bayan Sprightly’nin, baştan beri şüpheli Bayan Flim gibi, “Sokaklara tamamen aşina oldukları” ve “Şehrin Yollarını” bildikleri söylenebilir. Elbette, Monthly Review broşürün verdiği resmi ahlak dersinden ikna olmamıştı: gergin bir tonda “muhtemelen bu sahte gizli tarih parçası tamamen efsanevidir” gözleminde bulundu ve haklı olarak “alçak, kötü yazılmış, her zamanki gibi bir para tuzağının izlerini taşıyan bir hikaye” olarak reddetti. Bu tepki, The Midnight-Ramble’ın doğruluk iddialarına rağmen, geceyi zor koşullarda sokaklarda geçirmek zorunda kalan, kılık değiştirmiş kadın aristokratların anlatısının biraz çarpık olduğunun açık bir göstergesidir.
Midnight-Ramble’ın anlatının ilk sayfasında verilen alternatif alt başlığı “İki Asil Gece Gezgininin Maceraları”dır. “Asil” sıfatı ile “gece gezgini” isminin yan yana getirilmesi, okuyucuya neredeyse kabul edilemez bir heyecan aktarmak için tasarlanmıştır. Sonuçta bu, hem popüler hayal gücünde, hem de Bridewell ve diğer cezaevlerinin söyleminde, “gece gezgini” teriminin kötü niyetli adamların imgeleriyle değil, “karanlık sokaklarda gezinen, köşelerde toplanan, ara sokaklarda dolaşan, müşteri çekmeye çalışan fahişelerle” giderek daha fazla ilişkilendirildiği dönemdir.
The Midnight-Ramble’ın alt başlığındaki “asil gece gezginleri” ifadesi, aristokrat kahramanlarını, 1691 tarihli bir Bartholemew Fair broşüründe listelenen “Hafifmeşrepler, Çatlaklar, Hayat Kadınları, Gece Gezginleri, Fahişeler, Kadın Arkadaşlar, Nazik Kadınlar ve Eteklerini-Kaldıranlar Takımı” gibi her türlü sıradan sokak fahişesinden ayırıyor olabilir. Ancak bu daha ziyade onların ahlaken güvenilmez görünmelerini sağlar. Hikayedeki “asil kadınların” kostümlerine rağmen bir kez bile rahibelerle karıştırılmaması, ancak en az üç kez fahişelerle karıştırılması anlamlıdır. Kılık değiştirmiş halleriyle, aynı anda hem erkeksi, hem kadınsı, hem aristokrat hem sıradan, hem erdemli hem de hain olan oldukça belirsiz figürlerdir.
Öngörülebilir bir formüle göre, The Midnight-Ramble’ın yazarı her iki şekilde de iş yapıyor: Kadın bağımsızlığına dair cüretkar bir fantezi tasarlıyor ve son dakikada bunu ataerkil bir doktrine hizmet etmeye zorluyor. Dunton’ın Night-Walker’’ında anlatılan “Evening Rambles”da ve diğer gece yarısı maceralarında olduğu gibi, The Midnight-Ramble’da da hedonistik ve ahlakçı dürtüler birbirinden ayrılamaz. Belki de Protestan etiğinin kapitalizm ruhu için ifade ettiği önem, özellikle de ikincisi on yedinci yüzyıl sonu ve on sekizinci yüzyıl Londra’sında somutlaştığı için, bu dürtülerin zorunlu olarak suç ortaklığı yapmasından ileri geliyordu.
*Çevirinin kaynağı olan Matthew Beaumont’un Public Domain Review’da yayınlanan makalesine buradan ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Gece (1736), William Hogarth’ın Günün Dört Vakti Serisinin Dördüncü Tablosu