Palmiye Rüyasından Gerçek Dünyaya 78. Cannes Film Festivali 

Kalabalık sokaklar, Fransız Rivierası’nın büyüleyici manzarası, sinemanın her bir yanda hissedilen ruhu. Cannes Film Festivali yine ihtişamıyla göz kamaştırırken, olayları ve merakla beklenen yapımlarıyla da çok konuşuldu.
78. Cannes Film Festivali Afişi

Her yıl olduğu gibi bu ilkbaharda da sinemaseverlerin, film yapımcılarının ve eleştirmenlerin gözleri, dünyanın en prestijli film festivalinin gerçekleştiği Fransız Rivierası’nın sakin ve huzur verici kıyılarına çevrildi. Cannes Film Festivali, sinema sektörü takvimindeki gösterişli bir organizasyon ve filmlerin sergilendiği bir vitrin olmanın ötesinde; kültürel bir barometre, trend belirleyici ve film sanatının kutlama etkinliği özelliği de taşıyor. Üstelik daha önceki yıllarda gördüğümüz gibi Oscar kazanacak film ve oyuncular hakkında da birçok ipucu barındırıyor. 

Dünyanın her köşesinden film yapımcılarının ve oyuncuların kırmızı halıyı süslediği, auteurlerin Altın Palmiye için yarıştığı, birbirinden farklı konu ve olaylara odaklanan filmlerin prömiyerlerini yaptığı Cannes Film Festivali, değişen dünya düzeni, yükselen ırkçılık, savaş ve krizlerin etkisiyle bu yıl da farklı protesto ve tepkilere ev sahipliği yaptı. 

78. Cannes Film Festivali’nde Politik Gündem ve Savaş Protestoları

78. kez gerçekleşen Cannes Film Festivali, dünya gündeminin gölgesi altında başladı. Festivalin açılışında Rusya-Ukrayna savaşının yıkıcı etkisini işleyen 3 film de yer aldı. Bunun yanında açılış töreninde ise İsrail’in Filistin saldırıları gündemdeydi. 

Put Your Soul on Your Hand and Walk
Put Your Soul on Your Hand and Walk

Bu yıl festivale jüri başkanlığı yapan Juliette Binoche’un açılış gecesinde Filistinli fotoğrafçı Fatima Hassouna için gözyaşları içinde yaptığı duygusal konuşma oldukça etkileyiciydi. Sepideh Farsi’nin yönettiği ve Gazze’deki hayatı anlatan Put Your Soul on Your Hand and Walk belgeselinin yıldızı 25 yaşındaki Filistinli fotoğrafçı Fatima Hassouna, İsrail’in hava saldırıları sırasında maalesef hayatını kaybetmişti. Fatima, filminin Cannes’da gösterileceğini öğrendikten bir gün sonra hamile kız kardeşi de dahil on akrabasıyla aynı saldırıda öldürüldü.

Juliette Binoche, konuşmasında gözyaşları içinde Hassouna’nın da burada olmayı hak ettiğini söyledi ve sanatçıların yaptıkları sanatı bir direniş biçimine döndürmeleri gerektiğini de ekledi.

Festival kapsamında Cannes’da aralarında Jim Jarmusch, Ruben Östlund, Pedro Almodovar, Alfonso Cuaron gibi ünlü yönetmenlerin, Riz Ahmed, Pedro Pascal, Joaquin Phoenix, Ralph Fiennes gibi aktivist yönleriyle her zaman öne çıkan oyuncuların da bulunduğu 400’e yakın sinema sanatçısı da Fatima Hassouna’nın öldürülmesine tepki olarak ve Gazze’deki katliama karşı bir mektup yayınladı. Mektupta yakın zamanda İsrail askerleri tarafından kaçırılan Filistinli film yapımcısı Hamdan Ballal’ın yaşadıklarına da değinildi. Sanatçılar mektupta; bunun bir soykırım olduğunu ve bu soykırım yaşanırken sessiz kalamayacaklarını belirtti.

Tarihten ders çıkarmak kararlı filmler yapmak değilse, ezilen sesleri korumak için orada değilsek, mesleklerimizin anlamı nedir? 

Neden bu sessizlik?

Sinemanın mesajları taşımak, toplumların yaşadıklarını yansıtmak için bir görevi vardır. 

Mektuptan Bir Kısım

Açılış töreninde Onursal Altın Palmiye ödülünü alan Robert de Niro’nun Trump karşıtı, sert eleştiriler içeren konuşması da oldukça ses getirdi. Trump’ı sanattan anlamayan, demokrasiye önem vermeyen bir başkan olarak nitelendiren Robert de Niro, konuşmasını ise Fransız İhtilali’nin sembolü haline gelen özdeyiş ile tamamladı: Liberté, égalité, fraternité (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik).

Ülkemde, bir zamanlar kanıksadığımız demokrasi için büyük bir mücadele veriyoruz. Bu hepimizi etkiliyor çünkü sanat demokratiktir. Sanat kapsayıcıdır, insanları bir araya getirir.

Robert de Nıro

Festivalin bir diğer gündemi ise, bu yıl ilk defa uygulanan yeni kıyafet kurallarıydı. Festival başlamadan önce, resmi sitede yayınlanan kıyafet kurallarına uymayan misafirlerin kırmızı halıda yer alamayacağı belirtilmişti. Yeni kurallarıyla, tam çıplaklığı/transparanlığı ve aşırı hacimli, gösterişli kıyafetleri yasaklayan festival, bu kurallarla daha önceki senelerde -özellikle modellerin tercih ettiği- çıplaklıkla ön plana çıkma ve popüler olma durumunu ortadan kaldırmak ve festivalin ana temasının önüne geçilmesini engellemek istemişti. Fakat bu durumu muhafazakâr bir bakış açısı olarak nitelendiren ve kadınların bedenine karşı bir sansür olarak düşünüp eleştiren kesim de oldukça fazla oldu.

Kırmızı Halı’da ve Festivalin diğer alanlarında çıplaklık yasaklanmıştır. Ayrıca misafirlerin trafiğinin düzgün akışını engelleyen ve salonda oturmayı zorlaştıran hacimli kıyafetlere, özellikle büyük, uzun parçalara sahip kıyafetlere izin verilmez. Festival karşılama ekipleri, bu kurallara uymayan herkesin kırmızı halıya erişimini yasaklamakla yükümlü olacaktır.

Festivalin son gününde yine günümüzün önemli problemlerinden birisi nedeniyle program akışı sekteye uğradı. Güncel sorunlar, krizler ve bunların festivaldeki yansımalarından bahsederken bu konuya da değinmek istedik. Malumunuz özellikle son günlerde Avrupa’da İtalya, İspanya, Portekiz başta olmak üzere birçok ülkede enerji arz-talep dengesinin bozulması nedeniyle elektrik kesintileri yaşanıyor. Festivalin son gününde Sırât filminin gösterimi sırasında Cannes’da yaşanan elektrik kesintisi nedeniyle film yarım kaldı ve bu kesintilerden festival de nasibini almış oldu. Programın bir süre aksaması nedeniyle de benzer bir durum yaşanmaması adına festivalin kapanış töreni jeneratör desteği ile yapıldı.

Festivalde Öne Çıkan Yapımlar ve Radarımıza Takılanlar

78. Cannes Film Festivali, Amelie Bonin’in ilk uzun metrajlı filmi olan müzikal yapım Leave One Day ile açılışı yapıldı. Nostaljik öğelerle bezenmiş romantik bir yapım olan Leave One Day, bir kadının hayalleri ve hayatın onun karşısına çıkardığı gerçeklik ekseninde ilerliyor; bu genç kadının hayatında yaşadığı ikiliklere odaklanıyor. Ayrıca filmin festivali açan ilk “ilk film” olması nedeniyle de Cannes Festivali tarihine geçtiğini söyleyelim. 

78. Cannes Film Festivali’nde Richerd Linklater, Wes Anderson, Joachim Trier, Ari Aster, Spike Lee gibi popüler yönetmenlerin yeni filmlerinin yanı sıra ünlü oyuncuların ilk uzun metrajlı yönetmenlik deneyimlerine sahne olan filmlerin prömiyeri de vardı. Bu filmler arasında; Scarlet Johansson’un ilk yönetmenlik tecrübesi olan, izleyenler tarafından çok beğenilen Elenor The Great, Kristen Stewart’ın yönettiği ve olimpik bir yüzücünün yaşadıklarına odaklanan biyografik filmi The Chronology of Water ve Harry Dickinson’ın yönettiği ve Londra’da yaşayan bir evsizin hayatına anlatan draması Urchin vardı. Bu ilk filmlerin hepsi, Belirli Bir Bakış kapsamında gösterildi.

It Was An Accident - 78. Cannes Film Festivali
It Was An Accident

Auteur yönetmen Jafar Panahi’nin yeni filmi It Was An Accident, Altın Palmiye’nin sahibi oldu. Baskıcı İran rejimine karşı eleştirel bir duruş sergileyen intikam-gerilim filmi, devlete karşı adalet arayışı mümkün mü sorusuna yanıt arıyor. Jafar Panahi’nin kendi hayatında yaşadığı mahkumiyetler, yasaklar göz önüne alındığında onun bu filminin kendi yaşamından ve düştüğü açmazlardan güç alan özel bir yapım olduğunu açıkça söyleyebiliriz. 

Sırât - 78. Cannes Film Festivali
Sırât

Festivaldeki en etkileyici ve sıra dışı filmlerden birisinin 2019 yılında yönettiği Fire Will Come ile tanınırlığını artıran Oliver Laxe’ın 4. uzun metrajlı filmi olan Sırât olduğunu söyleyebiliriz. Jüri Özel Ödülü kazanan film, Fas çöllerinde bir babanın (harika bir oyunculuk çıkaran Sergi Lopez’in canlandırdığı) oğluyla birlikte uzun zamandır haber alamadıkları kızını arama macerasına odaklanıyor. Sonunun gelmesi yakın bir dünyada sürprizlerle dolu bir yol filmi de diyebileceğimiz yapım, ismini de Sırat Köprüsü’nden alıyor. Sırât, Mad Max’i ve Burning Man Festivali’ni andıran ve tekno müziğin, doğanın seslerinin hipnotize edici etkisiyle daha da derinleşen, yer yer tuhaflaşan ya da meditatif etki yaratan sahneleriyle de oldukça akılda kalıcı. Oliver Laxe yeni filmiyle insanın içsel yolculuğu, dünyanın çöküşe geçmiş hali, ölüm teorileri, iklim krizi gibi konuları güçlü metaforlarla işliyor. Sırât hakkında yakın zamanda da daha detaylı bir film incelemesi ile karşınızda olacağımız şimdiden söyleyelim.

İlgiyle takip ettiğimiz Norveçli yönetmen Joachim Trier, son filmi The Worst Person in the World’de başrolde oynayan Renate Reinsve ile tekrar Altın Palmiye adayı yeni filmi Sentimental Value’da buluştu. Yönetmenin tıpkı Oslo üçlemesinde olduğu gibi çekim için yine Oslo şehrini tercih ettiği filmde Renate Reinsve’ye usta oyuncu Stellan Skarsgard eşlik ediyor. Dokunaklı bir aile draması olan film, her zamanki gibi Joachim Trier’nin kara mizahını da içinde barındırıyor. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan ve uzun süre alkışlanan film, festivalden Grand Prix (Büyük Ödül) ile döndü. Sentimental Value, bir yönetmen baba ve onun ailesinin sırlarını, geçmişlerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini anlatıyor. 

Sentimental Value - 78. Cannes Film Festivali
Sentimental Value

Festivalde merak edilen yapımlardan birisi de Titane ile Altın Palmiye kazanmış, daha önceki filmi Raw’ın prömiyerini de Cannes Film Festivali’nde yapmış olan Julia Ducournau’nun yeni filmi Alpha’ydı. Altın Palmiye için yarışacak film, yine Ducornau’dan beklenen tuhaflığı içeriyor. Film adını, 13 yaşında bir kız olan ana karakterinden alıyor. Alpha filmi, salgına neden olan AIDS benzeri bir virüsün ekseninde ilerliyor ve travmatik bir aileye odaklanıyor. Halüsinasyonel ve yadırgatıcı seslerin yanı sıra müziklerle beslenen yapımda yönetmen, bedenin metalaşmasını çarpıcı bir şekilde işliyor.

Neredeyse tüm filmleri Cannes Festivali’nde yer almış olan İskoç yönetmen Lynne Ramsay’in(We Need to Talk About Kevin, You Were Never Really Here, Ratcatcher) uzun zaman sonra çektiği yeni filmi “Die, My Love” da festivalde öne çıkan filmlerden birisiydi. Altın Palmiye adayı olan film özellikle Jennifer Lawrence ve Robert Pattinson’ın yer aldığı güçlü kadrosuyla da ilgi odağı oldu. Film, Arjantin edebiyatının popüler yazarlarından Ariana Harwicz’in aynı adlı romanının uyarlaması ve yeni doğum yapan bir annenin lohusa bunalımına girip yavaş yavaş akıl sağlığını kaybetmesini işliyor. Jennifer Lawrence’ın yeni anne, Robert Pattinson’ın ise yeni baba olmuş olması da filme ilginç bir katman katıyor. Özellikle Jennifer Lawrence’ın filmdeki performansıyla çok beğenildiğini de ekleyelim. Onun adını ödül sezonun çok duyacağız gibi görünüyor.

Her filmiyle çok konuşulan sıra dışı yönetmen Ari Aster’in yeni filmi “Eddington” da bir diğer Altın Palmiye adayıydı. 2020 yılında New Mexico, Eddington’da pandemi döneminde geçen film, Amerika’nın tarihine ve endişelerine dalıyor; bu eksende de bir şerifle belediye başkanı arasındaki çekişmeyi ve yaşanan entrikaları anlatıyor. Aster’in alışılagelen film tarzının dışına çıktığı, western öğeleri barındıran kara komedi yapımın başrollerinde ise daha önceki filmi Beau Is Afraid ‘de beraber çalıştığı Joaquin Phoenix ve son zamanların öne çıkan yıldızı Pedro Pascal yer alıyor.

Spike Lee ise yine bir Denzel Washington iş birliğiyle Cannes’da izleyiciyle buluştu. Usta yönetmen Akira Kurosawa’nın filmi High and Low’un yeniden yorumlanmış versiyonu olan Highest 2 Lowest, New York’ta geçiyor ve müzik endüstrisindeki bir fidye olayının yol açtığı açmazları konu alıyor.

Bu yıl belki de Cannes ruhuna en çok uyan yapım Richard Linklater’ın yeni filmiydi. Çünkü Linklater’ın filmi Fransız Yeni Dalgası’nın en önemli filmlerinden olan Breathless’ın yapım sürecine odaklanıyordu. Godard’a ve akıma bir saygı niteliğinde olan ve siyah-beyaz çekilen Altın Palmiye adayı da olan Nouvelle Vague, sinefilleri o çok sevdikleri döneme bir yolculuğa çıkarıyor.

Nouvelle Vague - 78. Cannes Film Festivali
Nouvelle Vague

Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan bir diğer film ise tanıdık bir yönetmenin. Fatih Akın’ın yeni filmi Amrum, yarışma dışı olarak gösterildi. Akın’ın son filmi, II. Dünya Savaşı’nın son zamanlarında Almanya’da küçük bir kasabada geçiyor ve bir çocuğun gözünden Alman halkının Nazi Almanyası’nın sona ermesi ile ilgili bakış açısını, düşüncelerini yansıtmaya çalışıyor. 

En son 2022 yılında “Show Up”ı yöneten Kelly Reichartd’ın yeni filmi The Mastermind da prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan yapımlar arasındaydı. Aynı zamanda Altın Palmiye adayı olan film, 1970 yılında geçiyor ve bir müze hırsızlığını ve sonrasında sanata bakış ekseninde gelişen olayları anlatıyor. Yapımda, İngiliz aktör Josh O’Connor, işsiz bir marangoz olarak başrolde oynuyor.

Festivalde En İyi Yönetmen Ödülü kazanan Brezilyalı yönetmen Kleber Mendonça Filho’nun aynı zamanda Altın Palmiye adayı olan yeni filmi “The Secret Agent” bir yere ait olma üzerine incelikli bir suç-gerilim yapımı. 1977’de geçen bir dönem filmi olan ve tarihi-politik izler barındıran yapım, yönetmenin daha önceki filmleri Aquarius, Bacurau gibi var olmak ve aidiyet gibi temalar üzerinden işleyen etkileyici bir yapım. Filmin başrol oyuncusu Wagner Moura da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı.

Cannes Film Festivali Kazanan Listesi

Jafar Panahi
Jafar Panahi, Altın Palmiye Ödülünü Kazandı

Altın Palmiye: It Was Just an Accident – Jafar Panahi

Büyük Ödül: Sentimental Value – Joachim Trier

En İyi Yönetmen: The Secret Agent – Kleber Mendonça Filho

En İyi Erkek Oyuncu: The Secret Agent – Wagner Moura

En İyi Kadın Oyuncu: Little Sister – Nadia Melliti

Jüri Özel Ödülü: Sırât – Olivier Laxe & Sound of Falling – Mascha Schilinski

Özel Ödül (Prix Spécial): Resurrection – Bi Gan

En İyi Senaryo Ödülü: Young Mothers – Jean-Pierre Dardenne & Luc Dardenne

Queer Palm Ödülü: Little Sister – Hafsia Herzi

Belirli Bir Bakış Ödülü: The Mysterious Gaze of the Flamingo – Diego Céspedes

Belirli Bir Bakış Seçkisi (FIPRESCI): Urchin – Harry Dickinson

Kısa Film Dalında Altın Palmiye: I’m Glad You’re Dead Now – Tawfeek Barhom

İlginizi Çekebilir!
Hikayenin Gücü ve Video Oyun Uyarlamalarının Yükselişi