Şifa mı, Pazarlama mı? Meditatif Müziğin İkilemi ve Julianna Barwick Örneği

Ambient ve deneysel müzikle birlikte yükselen yeni spiritüalizm estetiği, içe dönüklük ve sessizlik vaadiyle dinleyiciye derin bir alan açıyor. Julianna Barwick’in katmanlı vokalleri ve meditatif dünyası bu estetiğin güçlü örneklerinden biri. Ancak bu sessiz alan, sosyal medyanın “iyi hisset” pazarlaması, sound bath ritüelleri ve yüzeysel şifa trendleriyle giderek araçsallaştırılıyor.
Julianna Barwick

Spiritüalizm, insanın maddi olmayanla temas arzusunu merkezine alan ve tarih boyunca farklı biçimlerde ortaya çıkan bir düşünce alanı olarak tanımlanabilir. 19. yüzyılın ruh çağırma seanslarından günümüzün meditasyon ve enerji pratiklerine kadar uzanan bu çizgi, aslında çok daha köklü bir geleneğin parçası. Sesin ritüellerde kullanımı ise, kimi zaman transa geçişi kolaylaştıran bir araç, kimi zaman toplulukların hafızasını canlı tutan bir unsur, kimi zaman da şifa arayışının merkezinde yer aldı. Müzik, bu bağlamda yalnızca estetik bir deneyim değil, aynı zamanda görünmeyenle ilişki kurmanın ve içsel bir dönüşüm arayışının yolu olarak algılandı. Ancak günümüzde bu köklü ilişki, çoğu zaman kişisel şifa, hızlı huzur ve anlık rahatlama vaatleri üzerinden pazarlanan bir araç haline geldi.

Tam da bu noktada “meditatif müzik” kavramı öne çıkıyor. Meditatif müzik, döngüsellik, sözcüksüzlük, sakinlik ve iç içe geçmiş sesler aracılığıyla dinleyiciyi zamandan bağımsız, içsel bir alana davet eden bir estetik olarak tanımlanabilir. Bu, bir müzik türü olduğu gibi, bir deneyim biçimi olarak da ele alınabilir ve Julianna Barwick’in müziğinin de, bu tanıma güçlü bir örnek olarak karşımıza çıktığı ifade edilebilir. Kendi sesini defalarca kaydedip farklı tonlarda üst üste bindirmesiyle oluşturduğu katmanlı vokalleri ve yavaşça açılan besteleri, dinleyiciye gündelik hayatın gürültüsünden uzaklaşıp sessizlikle temas edebileceği bir alan sağlıyor. Bu estetik, yüzeysel pazarlama söylemlerinden farklı olarak, gerçekten içe dönüklüğü ve derinliği mümkün kılıyor.

Julianna Barwick

Julianna Barwick’in müziğinde yankılar ve boşluklar, kilise akustiğini andıran bir mekansallık hissi yaratırken, bu genişlik içinde insan sesi hem bireysel hem de bir koro gibi işitiliyor. Bunlar haricinde Barwick’in parçaları aynı anda huzur ve melankoli taşıyor. Gündelik hayatın gürültüsünden uzaklaşmayı vaat ederken, dinleyiciyi içsel bir yüzleşmeye de çağırıyor. Üstelik bu müzik, hızlı tüketim kültürünün kısa dikkat aralıklarına direnç gösteren bir yapıya da sahip: Sabırla dinlemeyi, sesin giderek yoğunlaşan dokusu içinde kaybolma imkanı sağlıyor.

Julianna Barwick Albümü Healing is a Miracle

Sanatçının 2020 tarihli Healing is a Miracle albümü, bu yaklaşımın en olgun örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Albüm, başlığının da ima ettiği gibi, iyileşmenin mucizevi bir süreç olduğunu hatırlatırken, doğayla, sessizlikle ve duyumsamakla kurulan bağları ön plana çıkarıyor. Albümde öne çıkan parçalardan biri olan Inspirit, yankılı vokal örgüsü ve yavaşça yoğunlaşan atmosferiyle dinleyiciyi hem kırılgan hem de umut dolu bir evrene taşıyor. Sigur Rós’tan tanıdığımız Jónsi’nin eşlik ettiği In Light ise Barwick’in müziğine farklı bir parlaklık ve genişlik katıyor ve şarkı ışığa açılan bir kapı hissini veriyor. Albümün kendi adıyla anılan parçası Healing is a Miracle da iyileşmenin kırılganlığını ve mucizevi yönünü aynı anda hissettiren bir doruk noktası sunuyor.

Sosyal Medyada Yüzeysel Şifa Söylemi 

Her ne kadar Julianna Barwick gibi sanatçılar müziği iyileştirici bir deneyim alanı olarak kurgulasa da sosyal medyada yüzeysel şifa söylemi bu yaklaşımın içini boşaltıyor ve wellness kültürü içinde kolayca araçsallaştırılabilecek bir pazarlama diline dönüşüyor. Bu noktada, sound bath’ler, “şifa frekansları” üzerine kurulu videolar ya da meditasyon uygulamalarının günümüzde, müziğin ticarileştirilmesinin en görünür örnekleri arasında olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle YouTube ve TikTok’ta karşımıza çıkan frekans videoları, 432 Hz ya da 528 Hz gibi tonların bedeni iyileştirdiği iddiasıyla dolaşıma sokulsa da bilimsel bir temele dayanmayan ve spiritüel pazarlamanın bir parçası haline gelmiş içerikler olarak öne çıkıyor. Başlangıçta içsel deneyime alan açma iddiasıyla ortaya çıkan bu pratikler, kısa sürede “iyi hisset” pazarlamasının bir parçasına dönüşmüş durumda.

Soundbath

Sosyal medyada estetikleştirilmiş spiritüel deneyimler olarak sunulan bu trendler, müziğin sunduğu derinlikli içe dönüş imkanını yüzeysel bir rahatlama söylemine indirgerken, aslında onu hızla tüketilebilecek bir içerik haline getiriyor.

Wellness kültürünün, bu süreçte müziği yalnızca estetik bir deneyim değil, aynı zamanda pazarlanabilir bir ürün olarak konumlandırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Meditasyon uygulamalarından spa merkezlerinin çalma listelerine kadar uzanan geniş bir alanda, sesin dinginleştirici gücü bir “yaşam tarzı” paketinin parçası haline getiriliyor. Ancak bu paketler çoğu zaman gerçek bir derinleşme yerine, tüketiciyi daha fazla içerik, daha fazla uygulama, daha fazla ürünle meşgul eden yüzeysel çözümler sunuyor. Böylece müzik, bireyin içsel yolculuğunu destekleyen bir araç olmaktan çok, pazarın döngüsünü besleyen bir tüketim nesnesine dönüşüyor.

Bu noktada, wellness kültürünün yarattığı daha geniş toplumsal etkileri de görmek gerektiğini hatırlatmakta fayda var. Wellness kültürü, bireysel huzur arayışını sürekli satın alınması gereken ürün ve hizmetlere bağlayarak, aslında huzuru erişilmesi güç bir ayrıcalığa dönüştürüyor. Bu yaklaşım, yapısal sorunları görmezden gelip bireye ‘sorun sende, çözüm de sende’ mesajı veriyor ve böylece toplumsal eşitsizliklerin üzerini örten bir işlev kazanıyor. Kısacası, sessizlik ve içe dönüş gibi insana dair derin ihtiyaçlar, kapitalist pazarın döngüsünde tüketilebilir birer deneyime indirgeniyor. Bu da hem müziğin anlamını hem de bireyin içsel deneyim kapasitesini yüzeyselleştiren bir etki yaratıyor.

Özetle söylenecek olursa, Julianna Barwick gibi sanatçıların müziği, dinleyiciye derinlikli bir yolculuk ve içsel bir alan sunarken, aynı estetik sosyal medyada araçsallaştırılıp ticarileştirilen yüzeysel bir trend haline getirilmiş durumda. Bir yandan müzik, şifa ve sessizlikle temas etme iddiasını taşırken, diğer yandan hızlı huzur söylemleri ve “iyi hisset” pazarlamasıyla kuşatılıyor. Asıl mesele, sesin kendisinden çok onun nasıl dinlendiği, hangi bağlamda deneyimlendiği ve bu estetiğin hangi koşullarda yeniden anlamlandırıldığı sorusunda düğümleniyor. Başka bir deyişle, aynı müzik kimi zaman içsel bir yolculuğun kapısını aralayabilirken, kimi zaman da sosyal medyada hızla tüketilen bir yüzeysel rahatlama içeriğine indirgenebiliyor.Bu indirgeme ise, müziğin derinlikli bir deneyim sunma kapasitesini gölgede bırakarak, dinleyiciyi sürekli tüketim döngüsünün parçası haline getirme riskini taşıyor. Bütün bunların ötesinde, sosyal medyanın yüzeysel kesitlerinden ayrışan ve meditatif müziğin aslında ne sunduğunu deneyimlemek için Julianna Barwick, arp sanatçısı Mary Lattimore ile birlikte 10 Kasım Pazartesi günü Salon İKSV’de sahne alacak. Böylece dinleyici, bu estetiği sosyal medyada ticarileştirilmiş kısa kesitlerle değil, bütünlüklü bir performansın sunduğu derinlik içinde deneyimleme fırsatı bulabilecek.

İlginizi Çekebilir!
2024 Yılının Öne Çıkan Albümleri