Spinoza ve Leibniz’in Perspektifinden Tanrı ve Özgür İrade Kavramı

Eğer bir kader varsa, insan seçimlerini gerçekten kendi özgür iradesiyle mi verir? İnsan özgür iradesi ile kaderini değiştirebiliyorsa, insan değiştirilemez bir kadere sahip olduğu söylenebilir mi? İnsanın kaderi önceden belirliyse, özgür irade aslında yoktur; insanın özgür iradesi varsa, kader belirli değildir, dolayısıyla da bir paradoks oluşmaktadır. Kaderin tanımı ne kadar bir önceden belirlenmişliği kapsar? Özgür iradenin kapsamı nasıl ölçülebilir?
©Science Photo Gallery

İnsanın kaderi önceden belirliyse, özgür irade aslında yoktur; insanın özgür iradesi varsa, kaderi belirli değildir, dolayısıyla da bu durum bir ikilik oluşturmaktadır. Her ne kadar insanoğlu, kader ve özgür irade kavramlarını tabii olduğu zaman ve mekân kapsamında konumlandırıyor, bu yüzden özgür iradenin ve kaderin de aynı şekilde zaman ve mekâna bağlı olması gerektiğini düşünüyor olsa da durum bundan daha farklı olabilir mi? Kaderin tanımı ne kadar önceden belirlenmişliği kapsar ve özgür iradenin kapsamı nasıl ölçülebilir? Bu soruları Spinoza’nın ve Leibniz’in görüşleri kapsamında irdelemeye çalışacağız.

Tanrı ve özgür irade hakkındaki felsefi sorgulamalar, metafizik tartışmayı şekillendirmede oldukça önem arz etmektedir. Modern dönem felsefesinin iki önemli filozofu Baruch Spinoza ve Gottfried Wilhelm Leibniz, bu sorgulamada derin ancak farklı yaklaşımlar sunar, iki filozofunda yaklaşımı determinizm kavramıyla karmaşık bir şekilde ilişkilidir. 

Özgür İrade Problemi

Eğer havaya atılan bir taş, insan gibi bilinçli olabilseydi, her ne kadar öyle olmasa da kendi irade gücüyle hareket ettiğini hayal edecekti. Gerçekte onu hareket ettiren, atma kuvveti ve yerçekiminin etkileridir. Bir taş nereye gittiğini yerçekimi yerine kendisinin kontrol ediyor olduğunu hissederdi sadece. İnsanlar da aynıdır: Yaptığımız şeyi özgürce seçtiğimizi ve yaşamlarımız üzerinde kontrole sahip olduğumuzu hayal ederiz. Bu yüzden de seçimlerimizin ve eylemlerimizin meydana gelme yollarını genellikle anlamayız. Gerçekte özgür irade bir yanılsamadır. Kendiliğinden özgür eylem diye bir şey yoktur.

Baruch Spınoza
Baruch Spinoza
Baruch Spinoza

Aydınlanma Çağı’nın öncü düşünürlerinden olan Hollandalı filozof Baruch Spinoza, özgürlük ve din kavramlarına rasyonel bir bakış açısıyla yaklaşmıştır. Spinoza’ya göre dünyadaki her şey Tanrı’nın belirlediği şekilde olur. Bu noktada insanın tek özgür iradesi aslında bu olaylara vereceği tepkide ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple de Spinoza insanın bir özgür iradesi olduğu fikrine karşı çıkmaktadır.

Baruch Spinoza, “Etika” adlı eserinde, Tanrı’nın üstün yaratıcı olmadığı ancak var olan her şeyin içkin nedeni olduğu determinist bir evren öne sürer. Her şeyin belli bir sebep sonuç zinciriyle birbirine bağlı olduğu ve her sebep sonucun önceden belirli olduğu gibi determinist bir bakış açısına sahip olan Spinoza, özgür iradenin de yalnızca bir illüzyon olduğunu düşünür. Spinoza’ya göre sebep sonuç zincirini oluşturan bu katı determinizm, bireyin özgür iradesinin de önüne geçmektedir. Diğer bir yandan tüm canlıların tabii oldukları doğa kanunları, bireylerin özgür iradesinin aslında ne kadar dışsal koşullara zorunlu olarak bağlı olduğunu da göstermektedir. Bu noktada insanın özgür olması aslında doğa yasalarıyla bir yarışa girmesi sonucunu doğurur.

Bu panteistik görüş, Tanrı’yı doğal düzenle eşdeğer kılar ve Tanrı’yı dış etkiden veya müdahaleden yoksun ve kendi kendine belirleyen bir varlık olarak tasvir eder. Yukarıda belirttiğimiz gibi Spinoza’nın çerçevesinde özgür irade bir illüzyondur:

Spinoza’nın özgür irade üzerine düşünceleri dönemin ve kendinden önceki dönemin filozoflarından oldukça determinist olması bakımından ayrılır. Tıpkı havaya atılan taş örneğinde olduğu gibi Spinoza, havaya atılan taşın doğa yasalarına tabii olarak zorunlu bir şekilde yere düşmesi sonucunu, insanın da yaptığı herhangi bir eylemin aslında yine doğa yasalarına veya Tanrı faktörüne bağlı olarak zorunlu bir sonucu doğurduğunu belirtir. Spinoza’ya göre, havaya atılan taşın, yere düşme hareketini kendi özgür iradesiyle seçtiğinin düşünmesiyle insanın özgür iradesi olduğunu düşünmesi aynı şeydir.

Alman matematikçi ve filozof Leibniz ise Spinoza’nın da ele aldığı özgür irade problemine farklı bir yaklaşım sunar. Leibniz, Tanrı’nın daima mümkün dünyaların en iyisini, mümkün ihtimallerin en iyisini yarattığını öne sürerek insanın özgür iradesini Tanrı’nın iradesinin arkasına atmaktadır. Dolayısıyla kaderci bir bakış açısına sahip olan Leibniz’in insanın özgür iradesini daima Tanrı’nın iradesinin gerisine koymasıyla insanın doğruluğundan şüphe edebileceği tek şey kendi özgür iradesi olacaktır. Leibniz’in de Tanrı ve özgür irade konusunda tıpkı Spinoza gibi iyimser ve teslimiyetçi bir bakış açısı vardır. Tanrı’nın sonsuzca bilge ve iyi bir varlık olduğu teistik bir görüşü savunur ve yaratılışı önceden belirlenmiş koşullarla başlatır. Tanrı, her monadın içsel bir ilkeye göre hareket ettiği bir evren tasarlar ve bu evren, Tanrı tarafından gerçekleştirilen kutsal düzeni yansıtır. Determinizm bu düzeni sarmış olsa da, Leibniz, insan özgürlüğünü “mümkünlük” kavramıyla Tanrı’nın gerçekleştirdiği en iyi olası dünyada özgürce hareket ettiren ilahi öngörüyle uyumlu hale getirir. 

Baruch Spinoza & G.W. Leibniz - Midjourney
Baruch Spinoza & G.W. Leibniz – ©Midjourney

Her ne kadar Leibniz insanın özgür iradesinin doğruluğundan emin olamasa da Spinoza ise özgür iradenin varlığını reddetmekte ve bunun bir yanılsama olduğunu ileri sürmektedir. 

Tanrı Kavramı Üzerine

Spinoza’nın Tanrı tanımı görülen, işitilen, hissedilen, algılanan tüm dünyanın ta kendisidir. Dolayısıyla Tanrı, evreni yaratan bir yaratıcı değil, evrenin kendisidir. Bu bağlamda Spinoza, ‘’Deus sive Nature’’(Tanrı ya da Doğa) formülüyle ikisini bir olduğunu iddia etmiştir. Tanrı, doğayı yaratan bir güç değil, doğanın ta kendisidir der. Ancak bu şekilde Tanrı aslında kendi kendini de var etmiştir ve Tanrı’nın ölümsüzlüğü de yine doğanın varlığını sürdürmesiyle kanıtlanmaktadır. Tanrı’nın algılanan her yerde olması da Tanrı’nın doğanın kendisi olduğunun bir başka ispatıdır Spinoza’ya göre. Buna bağlı olarak Tanrı ya da Doğa formülü aslında kendini yiyen bir yılan gibi ancak kendi kendisini yok edebilecek olduğunu göstermektedir. Tanrı, doğanın ta kendisi olduğundan Spinoza monist bir yaklaşımla Tanrı’nın tek bir töz olduğunu vurgulamaktadır.

Özü varlığı kuşatan, başka deyişle tabiatı ancak var olarak tasarlanabilecek olan şeye, kendi kendisinin nedeni (causam sui) diyorum.

Baruch Spınoza

Burada causam sui’den kasıt Tanrı’dır. Spinoza’ya göre Tanrı, kendi kendisinin nedenidir. Dolayısıyla Tanrı, var olmak için kendisi dışında hiçbir güce ya da nedene tabii değildir. Spinoza, Etika eserinden belirttiği üzere Tanrı zorunlu olarak sonsuzdur. 

The Creation of Adam - Michelangelo, 1512
The Creation of Adam – Michelangelo, 1512

Diğer bir yandan Alman filozof Leibniz, insanın kendi özgürlüğünü tanımlamasının önce Tanrı’nın özgürlüğünün bilinmesiyle detaylandırılabileceğini savunur. Tanrı dünyayı bir zorunluluk olarak mı yarattı yoksa özgür iradesiyle bunu seçerek mi yarattı? Bu yaratma eylemi tamamen Tanrı’nın özgür iradesine mi bağlıydı yoksa bazı temel zorunluluklar çerçevesinde mi şekillendi? Leibniz bu sorulara cevap ararken Tanrı’nın tanımı gereği mükemmel olduğunu da göz ardı etmez. Tanrı tüm dünyaların ve tüm ihtimallerin en iyisini yarattıysa her insanın özgür iradesi bu kapsama girer mi? Bu noktada insanın özgür iradesi de mümkün olanların en iyisi midir? Eğer öyleyse aslında bu da Tanrı’nın iradesine gireceğinden özgür irade yoktur. Aksi takdirde eğer insanın özgür iradesi Tanrı’nın yarattığı ihtimallerin en iyisine karşılık gelmiyorsa burada da Tanrı kendi tanımıyla çelişmekte, mümkün iradelerin en iyisini yaratmamaktadır. Ancak burada şu soru önemlidir: bu Tanrı’nın bir tercihi midir, yoksa gücünün yetmediği bir nokta yani onun iradesini de sınırlayan bir zorunluluk mudur? Yani insan, özgür iradesinin varlığıyla aslında Tanrı’nın iradesini sınırlamakta mıdır?

Determinizm Işığında

A Golden Thread - John Melhuish Strudwick, 1885
A Golden Thread – John Melhuish Strudwick, 1885

Metafiziksel yaklaşımlarında temelde farklı olsalar da Spinoza ve Leibniz, her ikisi de felsefelerini deterministik aksiyomlara dayandırırlar. Spinoza, insan özgürlüğünü doğal düzenin altına yerleştiren daha katı bir determinizm sergiler. Leibniz ise determinizmin sonuçlarını hafifletir ve ilahi uyum içinde metafiziksel bir özgürlüğü savunur.

İki filozof da Tanrı ve özgür irade anlayışlarından türeyen farklı felsefi sistemler sunarlar. Spinoza’nın determinist panteizmi, özgür irade anlayışına anlamlı bir şekilde karşı çıkarken; Leibniz determinizmi, metafiziksel bir özgürlük derecesiyle uyumlu hale getirir. 

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; Spinoza aslında insanın özgür iradesinin özgür olmadığını, aslında bir yanılsama olduğunu savunurken Leibniz’in de özgür iradeye farklı bir bakış açısı getirir. Determinist bir bakış açısıyla Leibniz de Tanrı’nın her zaman mümkün dünyaların, mümkün ihtimallerin en iyisini yarattığını belirtir. Burada insana düşen mümkün olan en iyi dünyada mümkün seçimlerin en iyisini yapmaktır. Bu bağlamda Spinoza özgür iradeyi yok sayarken, Leibniz insanın özgür iradesi ile yapacağı seçimleri Tanrı’nın iradesine bağlı dünyada seçeceğini belirtir. Diğer bir yandan Spinoza, Tanrı ve doğayı bir tutan panteist bir bakış açısına sahipken; Leibniz Tanrı’nın en mükemmel monad, yani evrenin mükemmel bir birimi olarak kabul eder. Oysa Spinoza’ya göre Tanrı, evrenin ta kendisidir.

İlginizi Çekebilir!
Dil Belası: İnsan-Olmayan Hayvanlarla İletişim Üzerine Bir Deneme